Pantolon
Bildiklerimi unutmaya ilk pantolon yazamamakla başladım.
''Pant...'' devam etmedim.
Çünkü; ''O'' yu unuttum.
Ayrıca duş alırken saçlarımı kaç kere şampuanladığımı da...
En sevdiğim filmin afişini gördüğümde ''Ben bunu nereden hatırlıyorum?'' diye sordum.
Halbuki tam da oradaydı. Dolabımın yanındaki duvarda.
Arkadaşlarımın isimlerini sıkça karıştırır oldum.
Kalem kişisi Kağıt oldu.
Kağıt kişisi Makas...
Elimdeki kahveyi,
Kafamdaki gözlüğü,
Sırtımdaki çantayı
unuttum.
Zamanla daha çok unuttum.
Sanki hafızam saatteki kum gibi boşalıyordu.
Kum yavaşça azalırken
bende bir şeyler eksiliyordu.
Nasıl biri olduğumu unutuyordum.
En sevdiğim yemeği,
Okuduğum en iyi kitabı,
İzlediğim en ağır filmi,
Gezmeyi en sevdiğim günü,
Doğduğum ayı,
Verdiğim sözleri,
Herkesi
ve
Her şeyi tek tek unutuyordum.
Dedim ki öleceğim.
Bitecek.
Geriye bir şey kalmadığında yaşayan ben olmayacaktım ki?
Topladım bavulumu.
Uzun da sürmedi.
"Demek ki evrenin birisini yutması bu kadar kolay oluyormuş." diye düşündüm.
Baksan dolaplar dolusu eşya var.
Ben aldım üç beş kitap...
Unuttum, bildiğim bir şey kalmadı.
"Bir şarkı mırıldanayım..." dedim gitmeden önce.
Aklıma gelmedi...
Baktım sona yaklaştı kum.
Hadi gidiyoruz.
Kalktım.
Yürüdüm kapıya.
Ben yanıma hangi kitapları almıştım yahu?
Bavulu nereye koydum?
Sonra.
Kum bitti.
Ama.
Ben bitmedim.
Saat yeniden kumla doldu.
Ve ben ilk
Pantolon yazmasını öğrendim.