Safkan
Bir Arap atının;
Üç yeri ince ve uzun olmalıdır: kulakları, boynu ve ard ayakları...
Üç yeri kısa olmalıdır: sırtı, kuyruk koçanı ve ön ayakları...
Üç yeri geniş olmalıdır: alnı, göğsü ve sağrıları...
Üç yeri parlak olmalıdır: tüyleri, gözleri ve tırnakları...
İnce, uzun ve şahane karakteristiği olarak kalkık ve bükük bir boyun... İpek gibi ince, yumuşak ve dalgalı yeleler... Düz karın, kısa bel, yuvarlak ve ahenkli sağrılar... Âdeta resmedilmiş gibi göz alıcı adaleler... Yerine kuvvetle perçinli, gür ve zengin, daima kalkık ve kavisli kuyruk... Uzunluğu vücuduna oranlı ayaklar, incecik bilekler ve büyüdükçe hafif yatan, kuvvetli tırnaklar... Donu, yağız, doru, al, kır ve bunların değişik tonlarında renkler... Sekili ayaklar, alında akıtma veya kartopu, sık rastlanan özelliklerindendir Arap atının...
Gerçek Arap atı çevik, hareketli, aniden durabilme, hareket edebilme ve dönebilme kabiliyetine sahip, sağlam kemikli, güçlü mafsallı, çelik gibi tendonları ve kuvvetli tırnakları olan, dayanıklı, az yem yiyen, yediği yemi iyi değerlendiren, zeki, sadık, çok güzel görünümlü hafif süvari atıdır. Bu nedenle at ıslahında Arap atı kullanılır. Türkiye de Arap atını, hem ıslah hem de yarış için yetiştiren ülkelerin başında gelmektedir. Günümüzde safkan Arap atı, dünyanın çeşitli bölgelerinde farklı amaçlar için yetiştirilmektedir. Çoğu ülkede zarafet ve vücut güzelliği nedeniyle yalnızca gösteri atı olarak, bazılarındaysa gösteri ve koşu amaçlı Arap atı yetiştiriciliği yapılmaktadır.
Arap atının ortalama cidago yüksekliği 150 cm’dir... Harikulâde ölçüler içinde küçük ve efsanevi bir baş bulunur... Açık alın, her an hareketli ve helezonlu ince kulaklar, gurur dolu büyük ve enfes gözler, hassas burun delikleri...
Osmanlı’da bugünkü anlamda modern at yetiştiriciliği 14. yüzyılda başlar. Hayvanat Ocakları’nda yetiştirilen atlarla imparatorluk zirveye ulaşır. Fakat Balkan Savaşları ve I. Dünya Savaşı sırasında, ıslah işlerinde kullanılan Arap atı sayısı azalır.Ancak devletin elindeki haralarda at yetiştiriciliği konusundaki bilgi birikimi ve atçılık alt yapısı muhafaza edilir. Cumhuriyet’in kurulması ile her alanda olduğu gibi at yetiştiriciliği ve ıslahı konusunda da ülkenin ihtiyaçları belirlenir ve bu tespitler ışığında faaliyetlere yön verilir. Bazı kaynaklar, yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk zamanlarında, Anadolu’da insan nüfusu kadar at bulunduğunu bildirmektedir.
Dünyanın en asil Arap atlarının yetiştiği bölgelerden biri, Türkiye’nin Güneydoğu bölgesindeki Urfa, Mardin, Siverek ve Suruç sınırları içinde kalır.
Sa’ad ve Kuruş’un Türkiye haralarına gelmesiyle, Türkiye’nin Arap atı yetiştiriciliği alanındaki yeri yükselir ve Türkiye haraları safkan Arap atı yetiştiren ülkeler arasında en ön sırada yer almayı başarır.
Cumhuriyet’in kuruluşuyla birlikte, Atatürk’ün talimatıyla safkan Arap atı yetiştiriciliğinde öncü adımlar atılır ve bir komisyon kurulur. Bu doğrultuda Baba Kuruş ve Baba Sa’ad isimli atlar, 1933 yılında Karacabey Harası’na getirilir. İsimleriyle efsaneleşen bu iki atın nesillerinin, Türkiye atçılığındaki izleri hâlâ devam etmektedir.
1932’de 22 ve 1936’da 119 baş safkan Arap aygır ve kısrağının satın alınarak hara ve aygır depolarına verilmesiyle Türkiye, safkan Arap atı yetiştiriciliği alanında artık en önemli saftadır.
Arap atı yetiştirme çalışmaları için 1932 yılında ilk seyahatini yapan komisyon, bir şans elde eder ve dünya çapında değerli safkan Arap atlarının satın alınmasını gerçekleştirir.
Bu satın almalarda aşağıdaki atlar getirtilir:
A- Şam’ın Halbe köyünde Aneze kabilesi orijinli Kuruş (Küheyletü’l-Kuruş)
B- Beyrut’tan Avnullah Nevşan (Küheyletü’l-Berk)
C- Bağdat’tan Gülap (Seklaviyetü’l-Ücrefi) (I. Seklavi)
D- Kerkük’ten Talabani aşireti reisi şeyh Feyzullah’tan Aneze Menşeli (Seklavi Cedran) (II. Seklavi)
E- Bağdat’tan Veliyülaht (Küheyletü’l-Sa’de)
F- Bağdat’tan Almaz Gandı (Küheyletü’l-Ümmü Gırap)
G- Bağdat’tan Ayalan (Küheyletü’l-Ayalan)
H- Bağdat’tan Kaddah (Maneki Hıdrıciye)
İ- Bağdat’tan Alküheylan (Küheylan)
J- Bağdat’tan Hamdani (H. Simri)
K- Musul’dan Nevvak (Küheyletü’l-Nevvak)
Yukarıda adı geçen aygırların Türkiye haralarına gelmesiyle, Türkiye’nin Arap atı yetiştiriciliği alanındaki yeri yükselir ve Türkiye haraları safkan Arap atı yetiştiren ülkeler arasında en ön sırada yer almayı başarır.
İkinci hamle olarak 1936’da Irak’tan;
- Hilalüzzaman (Übeyyetüşşerrak)
- Dabi (Küheylan Dabi)
- Kuruş Şatra (Küheyletü’l-Kuruş)
- Hamdani (Hamdani Simri)
- Treyfi (Küheyletü’l-Treyfi) adındaki aygırlar satın alınır. Bunlardan Hilalüzzaman, Çifteler ve Sultansuyu haralarında; Dabi, Çifteler; Kuruş Şatra, Hamdani, Karacabey ve Çifteler haralarında baba aygır olarak kullanılır. Hilal ve Dabi’de yetiştirmede verimli sonuçlar elde edilir. Kuruş Şatra, Hamdani ve Treyfi’nin etkisi sınırlı olur. Alkuruş, II. Seklavi’den sonra kalıtsal kuvvetinin etkisini gösterir ve Sultansuyu Harasında bu aygır, zarafeti, asaleti ve güzelliğini verir. Dişilerle beraber güzel erkek yavrular da dünyaya getirir. Urfa menşeli Küheyletü’l-Armuş kabilesine mensup Serdar adındaki safkan Arap aygırı da Çifteler’de bir süre kullanılır.
Irak’ın Bağdat kentinden getirilen Baba Sa’ad, 1928-1950 yılları arasında yaşamıştır. Bu değerli aygırdan 17 yılda 147 tay alınır. Suriye’nin Şam kentine bağlı Halbe Köyü’nden getirilen Baba Kuruş ise 11 yıl içinde Türkiye atçılığına 141 tay armağan eder. Baba Sa’ad ve Baba Kuruş, Karacabey Harasında adlarına anıt mezar yapılmaya layık görülen ilk atlar olarak tarihe geçerken onların nesilleri de kendileri gibi birer efsaneye dönüşürler.
Devlet eliyle yetiştirilen Türk Arap atçılığının kurucu aygırları, Küheylan ve Seklavi soyundan gelmiştir.
Sa’ad (1928)
Kuruş (1921)
Berk (1924)
Seklavi (1925)
Hilalüzzaman (1926)
Alkuruş (1933)
Übeyyan (1927)
Bu kan hatları, Türkiye’de yetiştirilen Arap atlarına önemli özellikler kazandırmıştır;
Sa’ad kan hattı vücut güzelliği;
Berk kan hattı ahenk ve uygunluk;
Kuruş kan hattı yüksek karakter, kemik yapısı ve huy yumuşaklığı;
Alkuruş ve Seklavi kan hatları zarafet, asalet, vücut güzelliği,
Hilalüzzaman kan hattı hız ve dayanıklılık ile güzel görünüş…