2753

Bazı Kentler Tekrar Tekrar Çağırır Beni

Bazı kentler tekrar tekrar çağırır beni. İçinden, kıyısından deniz geçenleri daha çok severim ama bazıları da vardır ki kendine has dokusu ile ayrı bir yere sahiptir gönlümde. Mardin böyle bir şehir. Adını duyduğumda içimde bir şeyler kıpırdanır.

Mardin deyince aklıma düşen ilk görüntü, eski Mardin’de Cumhuriyet Caddesi boyunca sıralanmış mekanların teraslarından aşağıya doğru bakınca önünüzde uzanan Mezopotamya ovasıdır. Fırat ve Dicle nehirleri arasında kalan bu bölge medeniyetler beşiği olarak bilinir. Farklı dinlerin ve kültürlerin yüzyıllardır bir arada kardeşçe yaşamasının getirdiği zenginliği her adımda hissedebildiğiniz bir yer burası. Abbaralar, yani sokakları birbirine bağlayan irili ufaklı, kemerli geçitler Mardin’in simgesidir. İçlerinde kaybolup, yağmurdan, rüzgardan ve hatta sıcaktan korunacağınız, saklambaç oynamak isteyeceğiniz bu geçitlerde yaşayacağınız benzersiz bir his. Abbaralarda kaybolup en güzel fotoğraf karesini yakalama sevdası ile yorgun düştükten sonra, Mezopotamya ovasına karşı sert Süryani kahvenizi yudumlamak için soluklanacağınız iki yer önereceğim: Marangozlar Kahvesi ve Seyr-i Mardin. Manzaraya dalıp kahvenizi soğutmayın sakın.

Karnınız acıktığında canınız kebap çektiyse, özellikle iki yer benim favorim: Rıdo ve Yusuf Usta. Akşam rakı sefası yapmak geldi içinizden, ama turistlerin bilemeyeceği bir mekana gitmek istiyorsunuz. O zaman kesinlikle Kabadayı Beşir’in Yeri’ne (Şahin Tepesi) gitmelisiniz. Burada da manzara nefes kesici ama bana kalırsa mekanın en ilginç özelliği sahibi. Beşir bey bana sert görünümlü bir Müslüm Gürses’i çağrıştırdı. Duvarlarda kendisine ait veciz sözler asılı. Kendisi nesli tükenmekte olan kabadayı/delikanlı/beyefendilerden. Mardinli genç bir arkadaşım ona ‘Lord of the underground’ adını taktı; aman kulağına gitmesin :)))Bu benzersiz şahsiyeti ve mekanını gelip kendi gözlerinizle görmeli, rakınızı manzaraya karşı yudumlarken çakırkeyif kafayla ne iyi ettim de geldim buralara yahu demelisiniz. Mardin’de nezih bir ortamda nerede yemek yenir diye biraz araştırma yaptığınızda karşınıza ilk çıkacak seçenek Cercis Murat Konağı’dır. Prens Charles’ı bile ağırlamış olan bu mekan yemeklerinin lezzeti ve sunumu ile ününü kesinlikle hak eden bir restoran. Laf midemize bayram ettirmekten açılmışken künefeyi es geçmek olmaz. Künefe deyince akla Hatay gelir ama Mardin künefesi de ondan aşağı kalmıyor. Sadık Künefe’ye uğramadan dönmeyin. Bir çay molasında yemek üzere fırından küliçe de alın. Mardin çöreği diye de satılan kurabiyenin içinde anason, tarçın ve yenibahar var.

Eski Mardin’de görülmesi gereken yerler arasında, Artuklu mimarisinin eşsiz örneklerinden Zinciriye ve Şehidiye Medreseleri, Ulu Camii, Kayseriyye Bedesteni; Süryani cemaatinin önemli dini merkezlerinden Deyrülzafaran Manastırı ilk olarak sayabileceklerim. Kuzey Mezopotamya’nın Efes’i olarak adlandırılan Dara Antik Kenti için bir 35 km yol yapmanız gerekecek. Hazır yola çıkmışken, Nusaybin ve Midyat arasında kalan Beyaz Su’ya uzanıp beyaz köpüklerle akan çayın etrafındaki ağaçlar altında piknik yapmak için baharda gitmeniz akıllıca olur. Midyat’a uğrayacaksanız meşe ağaçları ile kaplı yüksekçe bir tepede inşa edilmiş Süryani cemaatine ait Mor Gabriel (Deyrulumur) Manastırı’nı mutlaka görmelisiniz.

Müze gezmeyi seviyor ama mevsim bahar olduğu için dış mekana daha çok zaman ayırmak istiyorsanız; Süryani Katolik Patrikhanesi olarak inşa edilmiş Mardin Müzesinde, Sabancı Kent Müzesine göre daha zengin buluntular görebilirsiniz.

Mardin’de alışveriş takı ile başlar. Telkari, yani ince tel haline getirilen gümüş yada altını örerek veya bir zemin üzerine kakarak yapılan işleme sanatı Mardin’in bir başka simgesidir. Bu sanatın en büyük ustası Suphi Hindiyerli’nin mütevazi atölyesinde kendisi ile sohbet etmek isterseniz kapısı herkese açık. Bu sanatı öğretmek ve tanıtmak için Chicago’ya kadar giden Süryani usta “telkari için sabır ve özveri lazım. Tıpkı farklı kültürlerin bir arada yaşaması için gerektiği gibi,” diyor. Mardin’de bir başka ustalık dalı şahmeran, diğer adıyla camaltı resmi, camın arka yüzüne resim çizilmesi ve kullanılan renklerin üst üste gelmesiyle oluşan halk resmi aynı zamanda kadın başlı yılan vücutlu Fars efsanelerine dayanan mitolojik bir figürün de adı.

Bir de badem şekeri var meşhur. Çarşıda gezerken çoğu kahveci/kuru yemişçinin önünden geçerken ikram ediyorlar, damla sakızlıdan kahvelisine her çeşidinden atın ağzınıza. Almadan da dönmeyin. Kaçak çay almayı da unutmayın. Az kalsın unutuyordum; “Kraliyet ailesi bile bu sabunla yıkanıyor!” diyen sabuncu Mehmet Dede’ye de mutlaka uğrayın. Tek Sabuncu, yıllandıkça etkisi artan bıttım sabunları başta olmak üzere menengiçten badem özlüsüne çeşit çeşit sabunu birçok ülkeye ihraç ediyor.

Mardin’e dair söylenecek o kadar çok şey var ki; belki devamını 4 Mayıs-4 Haziran 2018 arasında “Sözden Öte” başlığıyla yapılacak bienali veya Haziran’daki Yeşilli Kiraz Festivali’ni gördükten sonra yazabilirim.