7775

Mutlu Keçiler Adası: Gökçeada | Imbros

Kabatepe'den bineceğin arabalı vapur adanın kuzeyindeki Kuzulimanı'na yanaşacak. Koruma altındaki beş Rum köyünden Kaleköy (Kastro) hem iskeleye, hem de bence adanın en güzel koyu Yıldızkoy'a yakınlığı açısından şahane bir konumda.

Kaleköy'ün en tepesindeki Poseidon'dan Semadirek (Samotrake) adasını izlemenin, özellikle günbatımında tadına doyulmuyor. Poseidon'a çıkarken yol üzerindeki Yakamoz otel/restorandan göreceğiniz manzara da hiç fena değil yani :) Adanın en popüler kahvaltı mekanı Mustafa'nın Kayfesi de Kaleköy'de. Ağaçların altında, küçük kilisenin yanı başındaki bu kahvenin çok hoş bir atmosferi var. Kahvaltısı olağanüstü diyemeyeceğim ama idare eder. Kahvenin yanındaki kilisenin solundaki sokaktan yukarı yürüyünce İmroza sabun atölyesi var. Tamamıyla doğal sabunların bulunduğu atölyenin manzarası ayrı muhteşem. Özenle süslenmiş güzel bahçesinde oturup manzaranın tadını çıkar. Kaleköy'den yürüyerek gidebileceğin mesafedeki

Yıldızkoy Sualtı Milli Parkı'nda çeşit çeşit balık ve deniz canlısını görmek isteyenler şnorkel-gözlük-palet, sualtı kamera, vs.unutmasın. Yıldızkoy'un güzelliği sadece sualtı zenginliği değil, ilginç formdaki kayalıkları, şirin kafesi ve kamp alanı ile tam Olcilik :)) bir mekan.

Kaleköy'e komşu diğer güzel Rum köyü Eski Bademli (Gliki) de renkli tahtadan panjurlu taş evleri ve dar sokaklarıyla görülmeye değer. Yeni Bademli köyü ucuz pansiyonların olduğu, yurdum insanının derme çatma mimari anlayışıyla kurulmuş bir köy. Yani görülmese de olur. Ama Uysallar pansiyonun bahçesi şirin görünüyordu. Adanın batısına doğru inince sırasıyla Zeytinli (Ayatodori), Tepeköy (Agridia) ve Dereköy (Şinudi)'ye ulaşıyoruz. Sözünü ettiğim bu beş Rum köyünün hepsi de görülmeye değer. İçlerinde en turistik olanı Zeytinli. İnternet sitelerinde bu köydeki Madam Evstratia'nın Cicirya'sını tadın diye yazıyordu. Lorlu pideye benzer bir hamur işi olan ciciryaya pek bayıldığımı söyleyemeyeceğim. Menüyü incelediğimizde gözümüze vişinada diye bir içecek ilişti ve tabii ki onu da hemen denedik. Bir çeşit vişne şerbeti idi ve bana çok şekerli geldi ve hepsini bitiremedim. Siz bizim gibi açgözlülük yapmayın ciciryayı da vişinadayı da paylaşın derim.

Bir sonraki köy Tepeköy. Zeytinli kadar popülerleşmemiş daha ve çok yıkık dökük ev var etrafta ama o da eski günlerin izlerini taşıyan sokaklarıyla insanı içine çekiyor. Hemen yanıbaşında 600 küsür yıllık çınarın bulunduğu tepeden Semadirek'in müthiş bir manzarası var. Bir de pikniğe gelip etrafta çöplerini bırakan duyarsız insanlar olmasa...

Tepeköy'den güneye doğru inince adanın en büyük Rum köyü Dereköy'e ulaşıyoruz. Yolun iki yanına dağılmış olan köyün, muhtarlığının olduğu tarafındaki kilisenin yanında bir çamaşırhane bulunmakta. Yolun kenarında, ağaçların altındaki kır kahvesinde oturması keyifli. Karşınızda köyün diğer tarafına giden yolun başında başka bir kilise duruyor. Kiliseler gayet iyi durumdayken güzelim köyün büyük bir kısmının harap durumda olması karşısında insan yine okkalı bir küfür savurmadan edemiyor.

Dereköy ile kıyıdaki Marmaros arasındaki ağaçlıklı yol arazi aracınız olmadan hayli zorlu bir serüvene dönüşüyor. Şelale'ye giden bu yolun durumu ile ilgili herhangi bir tabela yok, ayrıca ağustosun sonunda kurumuş olan şelalenin diğer aylarda ne durumda olduğuna dair de bir bilgi yok.

Adanın ve ülkenin en batı ucunda yer alan Gizli Liman'da kum ve deniz olağanüstü. Hayli uzun olan kumsalda iki adet tesis ve altında güneşten korunabileceğiniz geniş tenteler yapmışlar.

Adanın hemen her koyuna girip çıktıktan sonra ilk üç sıralamamıza giren denize sahip üçüncü koy Laz Koyu. Arabanızı park ettiğiniz yerde denize yukarıdan bakınca çok hoş bir manzara ile karşılaşıyorsunuz. Biraz aşağı inince de solunuzda aynı manzaraya sahip güzel bir cafe var.

Güneydeki Laz Koyu'ndan çıkıp doğuya doğru devam ettiğinizde Aydıncık plajına varıyorsunuz. Burası adanın en kalabalık ve en gürültülü plajı diyebilirsiniz. Bodrum'da filan olduğunuzu düşünebilirsiniz. O yüzden deniz güzel olsa bile, bir dahaki gidişimde burayı tercih edeceğimi sanmıyorum.

Aydıncık'tan Kefaloz'a doğru gittiğinizde bembeyaz bir tabakayla kaplanan Tuz gölü uzanıyor karşınızda. Gölden çıkan siyah çamur romatizma, sedef ve kireçlenme gibi hastalıklara iyi geliyormuş. Kefaloz'da Sörf eğitim merkezi var ve burası Alaçatı'dan sonra ülkenin en popüler sörf ve kitesurf merkezi.

Listemizde olmasına rağmen gidemediğimiz tek bir yer vardı: Kaşkaval Burnu/ Peynir Kayalıkları. Yürüyerek ya da araba ile ulaşılamıyormuş, sadece tekne gidiyormuş.

Adanın kekiği, bademi ve karadutu meşhur. Bademli kurabiyesi ile meşhur olan pastane Efibadem ama ben Gliki pastanesindeki yine bademli minik kurabiyeleri daha çok beğendim. Ayrıca karadutlu dondurma da çok tüketiliyor ama bana çok özel gelmedi. İki pastane deoturup etrafı seyredebileceğiniz merkezi bir konumda. Pazar günleri kurulan pazardan bademinizi alabilirsiniz. En çok beğendiğim tat Ada Rüzgarı adındaki dükkanda satılan karadutlu lokum oldu. Üstelik ben lokum sevmem :)) Aynı dükkandan çeşit çeşit keçi peynirleri alabilirsiniz. Keçiler bu adanın sembolü adeta. Her yerde karşınıza çıkıyorlar. Deniz kıyısındayken bile yanınızda bitebilirler. Madam Evstratia dükkanında keçi sütünden yapılmış sabunlar bulabilirsiniz.

Bir de sakızlı muhallebi ve dibek kahvesi çıkıyor karşımıza her yerde. Kahve güzel ama muhallebi sevmediğim için denemedim.

Yemeklerini beğendiğimiz için tekrar tekrar gittiğimiz Merkez lokantası'nda ensevdiğim lezzet kuzu kavurma oldu. Gökçeada köftesi ekmek, vs koyulmadan sırf etle yapılıyor, çok lezzetli. Oğlak da spesyaller arasında ama ben kuzuyu daha çok sevdim. Et porsiyonları gayet doyurucu olmasına rağmen çok hesaplı. Zaten esnaf lokantası olmasına rağmen her daim dolu ve hatta akşam yemeği saati kuyruk oluyor.

Mutlu keçiler adasına dair aklımda kalanlar bunlar ama tadı damağımda kalan görüntüler, hisler ve kokular çok daha fazla :))