Barselona'da Birkaç Gün
Barselona Havaalanı’ndan kent merkezine toplu taşıma yerine taksiyle gitmeye karar verdik. Taksi 30 avro tutacaktı. Dört kişiydik. Sabahın köründen beri arkadaşlarımız alanda bizi bekliyorlardı. Toplu taşıma kişi başı 6 avro, dört kişi ise 24 avro olacaktı. Arkadaşlarımızla taksiye bindik. Beklediğimiz gibi taksimetre 30 avro gösterdi. Şoför bizden kibarca 50 avro isteyince itiraz edecek olduk. 10 avro hafta sonu zammı, 10 avro da bagaj taşıma bedeliymiş. Tartışmanın anlamı yoktu. Uzatmadan 50 avroyu ödeyiverdik. Sürprizlerin sonu yok: İki ay önce internette bulduğumuz iki oda, salon, açık mutfak ve iki banyo tuvaletten oluşan eski bir binanın birinci katındaki dairemizi bize teslim edecek görevliyi bir saati aşkın bir süre sokakta beklemek zorunda kaldık.
“Ücretsiz turlarımız var”
Alican Arkadaşım, ücretsiz yürüyüş turlarının Avrupa’da yeni bir trend olduğunu anlattı. Kısa bir süre önce Berlin’de böyle bir tura katıldıklarını ve çok memnun olduklarını söyledi. Bize sormadan ertesi gün için rezervasyon da yaptırmış. Servisi beğenirsek rehbere bahşiş vermeliymişiz.
İki Saatlik Yürüyüş Turu
Turun başlangıç noktasına geldiğimizde birkaç yüz kişinin bekleştiğini görünce ürkmedik değil. Her renkten, her yaştan, yoksul/ zengin bu tura katılmak için sıra bekliyordu... Kalabalığın önemli bir kesimi İngilizce tur almış. Biz de otuz kişilik bir grup olarak Tony isimli İngiliz rehberin peşine takıldık.
Tony, servisten memnun kalırsak kibarca bahşiş beklediğini vurgulayarak başladı anlatmaya. Aynı uçakla İstanbul’dan birlikte Barselona’ya uçtuğumuz Arda Turanlı Barca maçına gelmiş üç gençten biri “eşek değiliz” diye Türkçe yorumlamadan kendini alamadı. Birkaç Türk katılımcı da bizim gibi kahkahalarını tutamadılar.
Beş yıldır Barselona’da yaşayan Tony, Katalanları ve Barselona’yı çok seviyormuş. En yakınında olanlar dışındakiler anlattıklarını duyamıyorduk, ama araçlı ve paralı turları anlatırken ve bahşiş meselesini tekrarlarken konuşmasını duyabiliyorduk. Tur sırasında iki kez sarma sigara içince bazı katılımcılar homurdandılar.
Yahudilerin Barselona tarihindeki yerine çok önem verdiğini vurgulamasına karşın rehberimizin, 1492'de İspanya’dan kovulan Yahudilere hangi ülkelerin kucak açtığını da bilmediğini de öğrenmiş olduk.
Rehberimizin her şeye karşın turun sonunda yeterli bahşiş aldığını sanıyorum.
Hoppidi Hoppidi
İkinci gün, aramızda ‘hoppidi hoppidi’ diye adlandırdığımız ‘HOP ON HOP OFF’ otobüse bilet aldık. Bütün gün istediğimiz yerde inecek ve istediğimiz yerde tekrar binecek ve görmek istediğimiz yerleri görmüş olacaktık. Bana yüzde on rehber indirimi yaptılar. Güneşli, fakat çok soğuk bir şubat günü olmasına karşın üst kata oturduk. Kulaklıkları aldık, Türkçe yayın yoktu. Ben İngilizce dinlemek istedim ama birçok koltukta İngilizce bantlarda da sorun vardı. Görevlilerle tartışırken, ağrıyan dişimin apse yapmış olduğunu anladım. Şişen dişim balon gibi olmuştu. Hoppidinin ilk çıktığı yere dönünce inip bir eczane aradık. Bir antibiyotik almam gerekiyordu. Eczacı, doktor reçetesi olmadan antibiyotik veremeyeceğini söyledi. Avrupa muktesebatı! Hastaneye gitmeliymişim. Birden seyahat sigortası yaptırmayı unuttuğumu anladım. Gene de doktora gitmek istedim. Yakındaki hastane maalesef kapalıymış. İmdadıma Nevin’in arkadaşı Laura yetişti. Teyzesinden ‘antiinflammatuar’ (şişkinlik giderici) bir hap getirdi ama maalesef öğleden sonra otobüs turuna gidemedim. Böylece Katalonya’nın en önemli mimarı Antoni Gaudi’nin modern mimarlık harikalarının çoğunu göremedim.
Antoni Gaudi (1852-1926) Katalan Modernizmi’nin öncüsü bir mimar. Barselona’da pek çok yapıyı tasarlamış. Gaudi, çarpıcı galeriler, tuhaf süslü bacalar, dövme demirden zarif lambalar, organik formları uygulamış, ahşap, kabası alınmış taş, moloz ve tuğla, dövme demir, vitray, seramik mozaik gibi her türlü malzemeyi kullanmış. Sıra dışı, Sagrada Familia Kilisesi, onun en önemli yapıtı olmasına karşın tamamlanamamış.
Bu arada yıllar önce Gaudi’nin Kapadokya’ya gittiği ve peri bacaları da denilen doğal oluşumları gördüğü ve esinlenmiş olabileceğine ilişkin bir yazı okuduğumu anımsıyorum.
Barselona Belediyesi’nde görevli Laura’nın annesi bize Barselona Belediye Sarayı (Casa de la Ciutat)’nda özel bir tur düzenledi. Belediye’nin özel rehberi, Fransız Anne Marie bize çok ayrıntılı bilgiler vermesinin yanı sıra sorularımızı da yanıtladı.
Boğa Güreşi Değil Ulusal Dans: Sardana
Katalanlar, İspanyolların aksine boğa güreşini sevmezlermiş. Sosyal bir dans olan ulusal dansları ‘sardana’yı tercih ederlermiş. Nerede ne zaman seyredebiliriz diye araştırdık. “Festivallerde ya da Pazar günleri herhangi bir yerde görebilirsiniz,” yanıtını aldık. Ama çok şanslıydık, pazar sabahı Katedralin önündeki alanda bir grup, Katalan orkestra eşliğinde daire yapıp ellerini yukarıda birleştirerek ve bizim horona benzeyen ama son derece ağır tempolu bir dansa başladılar. Bir anda yoldan geçenlerin de katılmasıyla dansçıların sayısı doksan yüz kişiyi aştı. Kimi dansçılar bir süre sonra dışarıya çıkıyor, yenileri katılıyordu. Katalanların Ulusal Dansı Sardena yaklaşık bir saat sonra meydandan ayrıldığımızda hala devam ediyordu.
La Rambla: Barselona’nın Kalbi
İstiklal Caddesi ya da Bağdat Caddesi kadar önemli olan ve denize kadar uzanan iki yanı ağaçlı La Rambla için ‘Barselona’nın Kalbi’ dersek abartmış olmayız. Kilometrelerce uzanan caddede gazete büfeleri, çiçekçiler, yabancı ‘fast food’ restoranları, kitapevleri, ünlü markaların mağazaları ve butikleri gece geç vakitlere kadar yoğun bir yerli/yabancı müşteri trafiğini ağırlıyor. La Rambla boyunca her iki yanda çeşitli müze, saray ve tarihi binalar da bulunuyor.
La Rambla’da dünyanın dört bir yanından getirilen bin bir çeşit meyvenin ve sebzenin satıldığı pazar: Mercat de Saint Josep (‘La Bouqeria’ diye de bilinir) çok renkli ve çekici.
Rehber kitaplarda La Rambla’da dikkatli olmak gerekir uyarısına karşın hemen hiçbir olumsuzlukla karşılaşmadık. Acaba biz mi şanslıydık?
Paella Pilav yanında deniz ürünleri - Tapas Mezeler
Kısa bir geziden sonra gurme yazarları gibi yüzlerce değişik yiyecek ve içecekten söz etmek, rehber kitaplarda olduğu gibi “bu mekanda şu yenir, o mekanda şu içilir” gibi iddialı yorumlar yapılamaz. Hiç görmedikleri bir kent ya da ülke hakkında internetten (otuz/kırk yıl önceki kaynaklardan) derlenmiş bilgilerden yola çıkılarak önerilerde de bulunulamaz.
İspanya ve Portekiz’in bulunduğu İberik Yarımadası da Anadolu gibi üç taraftan denizlerle çevrilidir. Bu nedenle her iki ülkede olduğu gibi Barselona’da da deniz ürünlerinin çok tüketildiğini gözledik. PAELLA, pilav ve yanında deniz ürünlerinden yapılan ve bizim damak zevkimize uygun bir yemek.
Meze anlamına gelen ‘TAPAS’ deniz ürünlerinin yanı sıra patates, ıspanaklı börek, salata, jambon gibi et ve sebzeden yapılıyor. Bazı tapas türleri kanepe üzerinde servis ediliyor.
İlginç Gözlemler
Barselona gezisindeki en ilginç gözlemlerimden biri eski kent merkezinde sokakların meslek loncalarının adını taşımasıydı: tenekeciler sokağı, marangozlar sokağı gibi. Bu sokak isimleri bizim Kapalıçarşı sokaklarının isimlerini anımsatıyor.
Eski kent merkezindeki daracık sokaklara bazı saatlerde kesinlikle motorlu araç giremiyor. Buna karşın yediden yetmişe Barselonalı eski kent merkezinde motorsuz scooter kullanarak dolaşıyor.
BARCA! BARCA! BARCA!
Barca yalnız İspanya’nın değil belki de dünyanın en önemli futbol markası. Ve bu markayı paraya çevirip, dünyanın en pahalı oyuncularını gözleri kapalı transfer ediyorlar. Markayı paraya çevirmenin klasik yolları arasında forma satmak ilk akla gelen yöntem. Barselona Havaalanında ‘Duty Free’deki Barca Mağazasında formalar ateş pahası. Ucuz formaların 80 küsur €, pahalıların 113 € olduğunu görünce şok olduk. Arda Turan maçına gelmiş gençler de formaların pahalı olduğundan şikayet ettiler. Barca Kulübü turu da gelir kaynaklarından biri. Her gün stadyum, soyunma odalarından kulüp müzesine kadar ayrıntılı turlar birden çok kez tekrarlanıyor.