İtalya Gizli Cennetleri
Arkadaşlarım bilir hep yaz mevsimi gelsin isterim. Sıcaktır, mutluluktur, dingin ve güzel hissetmektir ve en önemlisi gezmektir benim için. Yaz mevsimi, yeni yerlere uyanmaktır, tazeliktir, yazın ışık daha bir parlaktır, akşama daha vardır. Aslında ömrüm boyunca ben hep yaz gibi yaşadım. Yıllar yılları kovaladı ben yazları bekledim. Bugün düşünüyorum da daima yaz mevsimini yaşayan biri için “Yaz” demek tatil demek aslında, öyle değil mi ya?
Yaşanmışlıklar, koşullar, tesadüfler bambaşka yollara yönlendiriyor insanı. Bunu öğrendim öğrenmesine ama, asla gezi planı yapmayı bırakmadım. En önemlisi insanın kendini iyi tanıması ve yapabileceklerinin sınırlarını doğru belirlemesi. Hayatın akışına da direnmemesi…Yine de ne boş vermişlik sınırlarında dolaşın ne de olmazları oldurmak için kendinizi üzün, yıpratın. Yapmak istediğinizi ve yapabileceğinizi belirleyin ve onu yapın, bence yapabilirsiniz! Nereye gitmek istiyorsanız, gidin, bence yapabilirsiniz! Hayal edin, isteyin ve alın.
Hep beraber onaltı gün (24 Agustos-9 Eylül 2023) yollar bizi nereye götürecek görelim diyorum, diyorum ama yaşamımı adım adım planlarken buldum hep kendimi. Bu karmaşa içinde bir insan ömrü için uzun sayılabilecek yıllarım geçti. Olanlar, olmayanlar, yapabildiklerim, yapamadıklarım… Say say bitmez. Peki, yine plan yapacak mıyım yoksa akışına mı bırakayım?
Önceden plan yapmak güzel bir şey ama o planlar uygulamaya geçmeyince çok rahatsız edici olabiliyorlar. En iyisi az sayıda planın içine, önemlilik sırasına göre çok da fazla olmadan önceliklerini sıralamak.
Arabayla 16 günde “Çizme” devrialem… O zaman takipte olun, diyorum. Bakalım planlar bizi nereye götürecek.
Ben tarih yazarı değilim. Dolayısıyla bilgileri çeşitli kaynaklardan okuyup, rotamı çiziyorum. İçine de kendi resim ve deneyimlerimi serpiştiriyorum. Bu seyahatte yararlandığım Kaynaklar: Biz Evde Yokuz, The Magger, gezipgordum, yoldaolmak, gezilecekyerler-listesi, birhayalinpesinde, birdakikadageziyorum, wikipedia’ya teşekkürlerimi iletmek isterim.
Kapıkule’den çıktıktan sonra ilk mola durağı olarak Sofya’ya uğradık. Şehri biraz yürüdük zira daha önce detaylı gezmiştik. 2014 yılında Plovdiv, Sofya gezi yazımı www.onbitv.com adresinden Araba ile Balkanlar Turu 2 ve 2019’da Bulgaristan | Sunny Beach, Nessebar, Burgas linkimin içinden detaylı okuyabilirsiniz.
Sofya’dan sonra bu gece konaklayacağımız Belgrad’a ulaştık. Akşam yemeğimizi UlicaKneza Mihaila Caddesi üzerinde ve buna bağlanan ara sokaklardaki birçok kafe ve restorandan biri olan Moument’ta yedik. Bizim İstiklal Caddesi gibi bir yer burası. Belgrad’ı daha önce birkaç gezdiğimiz ve bu seferde yolumuzda dinlenme molası olduğu için tekrar yazmıyorum. Ama gezilecek yerleri merak edenler Sırbistan, Belgrad gezi yazımı www.onbitv.com adresinden Araba ile Balkanlar Turu 2 yazımın içinde detaylı okuyabilirler.
İkinci gün ilk dinlenme durağımız yaklaşık 3 saat sonra Hırvatistan’ın başkenti Zagreb. Daha önce 2014’te gezdiğimiz Zagreb ile ilgili gezilecek yerleri www.onbitv.com adresinden Araba ile Balkanlar Turu 2 yazımın içinde detaylı okuyabilirsiniz.
Zagreb sonrası anıları tazeliye tazeliye Slovenya’nın başkenti Ljubljana (okunuşu; lubliyana)’da uğradık. Yine bir Bayram tatilinde 25 Ağustos- 4 Eylül 2017 tarihlerinde gittiğimiz ve boydan boya gezdiğimiz Slovenya’yı “Yeşilin Başkenti Slovenya” gezi yazım www.onbitv.com adresinden detaylı okuyabilirsiniz. Bugün şehir merkezi Preseren Meydanı’na gelip, yorgunluğumuzu atıp, biraz da çevreyi dolanıp hatıralarımızı tazeledik.
Venedik’e varmadan önceki mola yerimiz Cegga’da İtalyan tarzı koy evi Agriturismo Maliso. Otantik odaları ve nefis kahvaltısı olan bir çiftlik evi. Sahipleri çok sıcak insanlar. İtalya sayfiye tanımak isteyenler not etsin. Ceggia Venedik’e bir saat uzaklıkta küçük ama çok şık bir kasaba.
Ceggia, İtalya'nın kuzeyinde karnavalı ile tanınan bir kasaba. Otel sahipleri tavsiyesi ile akşam yemeğimizi odun ateşinde pişmiş, kenarları kıtır kıtır, kırk çeşit pizzası olan, Kokode Pizza’da yedik. Çok mu açtık ondan mı ne bayıldık resmen.
Geçen gelişimizde buraya hayran kalan kızımın arzusu ile tekrar gelip, iki gün konaklayıp gezelim dedik. 2017 Ağustos’unda gittiğimiz Venedik gezi yazımı www.onbitv.com web sitesindeki Aşıklar Şehri Venedik linkimin içinden detaylı okuyabilirsiniz.
Kanallar şehri ya da sular şehri olan Venedik’in S şeklinde kıvrılan ve şehrin önemli ölçüde ulaşımını sağlayan kanalı “Büyük Kanal”dır. 5 metrelik bir derinliğin yanı sıra 3800 metre uzunluğa sahip olan Büyük Kanal’dan tekneler, gondollar, su taksileri ve otobüsler geçmekte. 117 adası ve 400 köprüsüyle “Kanallar Şehri” Venedik her sene 2mm batıyor, tahminlere göre 2032 yılına kadar 10 cm kadar daha suların altında kalacakmış.
Tam günlük bilet alarak hem adalar hem de kanalları gezdik.
Tarihi 9. yüzyıla kadar uzanan San Marco Meydanı şehirde buluşma yeri ve dünyanın en güzel meydanlarından biri. Öyle ki Napolyon’un “Avrupa’nın resim odası” olarak nitelendirdiği bu meydan 500 x 1000 metre boyutlarında. Meydanda Ducale Sarayı, San Marco Bazilikası ve San Marco Çan Kulesi bulunuyor. Meydan Ekim- Mart aylarında suların yükselmesi nedeni ile sular altında kalıyor.
San Marco Bazilikası, Venedik’in en ünlü kilisesi. Altınların kilisesi olarak da bilinen yapı, beş kubbeye sahip. San Marco Bazilikası, İstanbul’daki bir kilisenin benzeri olarak yapılmış. Resmî törenlerin izlediği balkonda, İstanbul Sultanahmet Hipodrom meydanında getirilen muhteşem at heykelleri bulunuyor. Bazilikanın zemini, kubbeleri ve duvarları her yeri altın mozaiklerle süslü. İncil’den hikayeler ve azizlerin hayatlarından sahnelerle süslenmiş.
San Marco Meydanı ile deniz arasında bulunan Doge’s Palace yani Dükler Sarayı. Sarayda bulunan merdivenlerde gerçekleştirilen taç giyme törenleri nedeniyle buraya Dükler Sarayı denmiş. İlki 9. yüzyılda yapılmış, 10. yüzyılda yangından hasar görmüş. 12. yüzyılda sade bir kale olarak yeniden inşa edilmiş. Uzun bir süre Venedik’in yönetim merkezi ve valilik olarak kullanılmış. Şu an müze. Müzede, dönemin önemli ismi Doge uzun süre yaşamış. Müzede görebileceğiniz eserler arasında Doge’un emirlerinin yazılı olduğu özel evraklar, altın merdiven, dük odaları, devlet kararlarının alındığı ve elçilerin ağırlandığı Sala del Collegio ile Sala del Senato.
Dükler sarayını hapishaneye bağlayan işlemeler ile süslü Ponte dei Sospiri, Ahlar köprüsü, “Son nefes köprüsü” ve “İç çekiş köprüsü”. Mahkumların hücrelerine götürülürken geçtikleri köprüden son kez Venedik’in ve dünyanın güzelliklerini görüp ‘Ah’ çektikleri için bu ismi almış. Ah’lar Köprüsüyle ilgili bir diğer rivayette gün batımında bu köprünün altında öpüşen aşıkların bir ömür boyu mutlu olacakları yönünde.
San Marco Meydanı’nda iki granit sütun yer alıyor. Sütunlardan birinin üzerinde Venedik’in sembolü olan “Kanatlı Aslan” figürü, diğer sütun üzerinde de Venedik’in koruyucu azizi Aziz Theodorus’un heykeli var. Suçlular, 15. ve 18. yy. arasında bu iki sütun arasında idam ediliyormuş. Bu yüzden bugün bile insanlar bu iki sütun arasından geçmemeye çalışıyor.
100 metrelik yüksekliğinde “Campanile di San Marco” Çan kulesi. Orijinal kule 1902 senesinde yıkılmış, bugünkü haline 16. yüzyılda gelmiş.
Kulenin farklı bir işlevi olan 5 çanı var. Bu çanlardan Marangona mesai saatlerinin başlama ve bitişini, Malefico infazları, Nona öğle vaktini, Mezza Terza senatörler için Dükler Sarayı’nda toplantı çağrısını ve Trottiera ise Büyük Konsey’in toplandığını haber veriyormuş.
San Marco Meydanı’nın bir diğer önemli kulesi de Saat Kulesi olarak da bilinen Torre dell’ Orologio. 15.yy. sonlarında yapılan kule ay ve burçların konumlarını da gösteriyor. Saat başı Mori (Mağribiler) isimli iki heykelin çanlarını çaldığı bu 5 katlı kule rivayete göre, Goethe bu çan kulesinin manzarasından etkilenmiş ve sık sık bu manzarayı seyretmek için kuleye çıkarmış. Yine bir başka efsaneye göre de bu kulenin yapımı üç yıl sürmüş ve inşaatında çalışan işçilerin gözleri buna benzer bir yapı yapmamaları için oyulmuş.
Venedik’in soyluları büyük kanal boyunca otururmuş eskiden. Rialto Köprüsü büyük kanal üzerinde inşa edilmiş taş kemerli bir köprü. Venedik’teki en eski köprü ve halen kullanılıyor. İlki 1181 yılında inşa edilmiş bir duba köprüymüş daha sonra ahşap bir köprü ile değiştirilmiş. Bu köprünün altından gemilerin geçmesine izin verecek şekilde yükselen hareketli bir platform bulunmaktaymış.
Santa Maria Gloriosa dei Frari Bazilikası
Bazilika genellikle Frari olarak biliniyor. Sade ve ifadesiz dış görünümüne karşılık içi çok ihtişamlı. Kilisenin yapımı yüzyıl sürmüş. Çan kulesi 14. yüzyılda yapılmış.
Gondol duraklarına Venedik’te gezerken illaki rastlayacaksınız, özellikle belli bir noktaya gitmenize gerek yok. Zaten çizgili giysileriyle gondolcular da kolayca tanınıyor. Duraklar arasında da önemli bir fark yok.
Fondaco dei Turchi Sarayı, Giacomo Palmier tarafından 13. yüzyılda inşa edilmiş bir saray. 1381’de Venedik Cumhuriyeti tarafından satın alınmış. Saray oldukça büyüleyici ve güzel. İlk yapıldığı zamanlarda önemli insanların ağırlandığı bir yer iken daha sonra ise Venedik’te bulunan Osmanlı nüfusuna hizmet etmeye başlamış. Zaten sarayın adındaki Dei Turchi kısmı da buradan geliyor. Osmanlı Devleti’nin Venedik ile önemli ticari ilişkiler içine girmesiyle Venedik’teki Türk tüccarların sayısı her geçen gün artmaya başlar. Bunu fark eden Venedik senatosu 11 Mart 1621 tarihinde büyük kanalın hemen sahilinde yer alan bu sarayı Türklere verir. Saray günümüzde Venedik Doğa Tarihi Müzesi olarak kullanılıyor.
Venedik sokaklarının bu şekilde dar olması yürürken sıcaktan kurtulup gölgelik yer arayan insanların bulmasıdır. Tüm gün bayıltıcı sıcaktan kurtulmak için tek çare ara sokaklar.
Scuola Grande di San Rocco Venedik’in 16. yüzyıl dönemine ait olan bir çeşit hayır derneği binası.Scuola, bir Aziz olan ve tüm yaşamını hasta insanlara yardım etmeye adayan San Rocco onuruna kurulmuş. Venedikliler ise binayı finanse etmek adına bağışlar yaparak bu erdemli amaç için birleşip büyük katkılar sağlamışlar.
Venedik halkının gönlünde ayrı bir yeri olan Scuola Grande di San Rocco günümüzde Venedik ve İtalya’nın önemli sergilerine ev sahipliği yapıyor. Özellikle İtalya’daki Rönesans dönemi ünlü ressamlarından olan Tintoretto’nun çok sayıda resmi ve eseri Scuola’yı süslüyor.
İtalya’nın en ünlü sanatçılarına ait eserlerin bulunduğu San Zaccaria Kilisesi, San Marco’nun doğusunda, diğer bölgelere nazaran daha sakini bir alanda yer alıyor. Adını Aziz Yakup’un babası Aziz Zekeriya’dan almış.
Bugün tüm gün kullanabileceğimiz kanal gezi bileti aldık. Venedik’te biletleri (otobüs, tren, kanal) mutlaka binmeden önce makinelere okutmalısınız. Aksi taktirde aniden kontrol eden görevliler okutmadığınızı tespit ederlerse turist murist anlamadan kişi başı 30 Euro ceza kesiyorlar.
İlk durağımız Cam geleneği ile ünlü Murano Adası.
Venedik, Büyük Kanal’la köprüleri birleştiren 9 küçük adadan oluşuyor. Murano adası, lagünün ana adalarından biri.1-2 saat içinde gezilebilecek büyüklükte bir ada.
1200’lü yılların sonunda cam yapımı şehir içinde yangın çıkmasına neden olduğundan, cam işiyle uğraşan herkesin Murano Adasında çalışmasına karar verilmiş. Bir başka rivayete göre de cam ve ayna yapımı herkes tarafından bilinmediği için, Venedikliler bu maharetlerini yabancılardan sakınmak ve saklamak için cam ustalarını bir adada toplamış. Adaya giriş çıkışa da izin vermemişler. Muranolular zaman içinde bu dalda epey ilerlemiş ve dünyanın en iyi cam ustalarını yetiştirmiş.
Türkçede kullandığımız “fiyasko” kelimesi, Murano adasından gelmiş. Rivayete göre cam yapılırken hatalı olan üretimlere fiyasko derlermiş. Biz de de Türkçede beğenilmeyen, kötü hatta işe yaramayan şeylere, “fiyasko” deriz.
Cam objelerin satıldığı fırınların ve dükkânların bol olduğu bir yer ada. 7 bin nüfuslu adada, cam fabrikalarında camın nasıl yapıldığını izleyebilirsiniz ve çeşit çeşit, ünlü tasarımlara ait cam obje, takı, aksesuar, aydınlatmalar her biri sanat eseri niteliğinde bir o kadar da pahalı ürünlerden alabilirsiniz.
İkinci durağımız dantel müzesi ve renkli evleri ile ünlü Burano Adası.
Renkli evleri, eğik çan kulesi, dantelleri ile 3000 kişilik Burano adası. Köprülerle birbirine bağlı dört adadan oluşmakta. Ana geçim kaynağı balıkçılık olan sakin bir ada. İş imkânı çok olmadığı için gençler ayrılmış adadan.
Eskiden Avrupa’da Burano dantelleri çok aranırmış ve önemli bir ticaret unsuruymuş. Gerçek Burano dantelleri pahalı ve fakat adada birçok fabrikasyon üretim dantel de görebilirsiniz.
Burano adasının evlerinin en önemli özelliği, birçok renk ile boyanmış ve geometrik şekillere bölünmüş olması. Tipik Burano evleri genellikle kare şeklinde ve iki veya üç kata bölünmüş. Eski bir efsaneye göre, balıkçıların denize açıldıklarında evlerini uzun mesafeden görmeleri için renkli boyadıkları söylenmekte. Harika fotoğraf kareleri yakalayabilirsiniz bu evler ile.
San Martino Kilisesi’nin 53 metrelik çan kulesi eğik. İlk kilise 959 yılında yapılmış bugünkü yapı 16 yüzyılda yapılmış. Kule de adadaki diğer evler gibi kazıklar üzerinde durmakta ve zemindeki zarardan dolayı da eğik durmakta.
Bu gezide tekrar olmasın diye farklı yerleri gezip, anlattım. Yine beni utandırmadı, hayallerimi boşa çıkarmadı Venedik, sayesinde dinlendim, eğlendim, yenilendim. Venedik’te, aslında çok daha fazlasının olacağına bu kez inanmak istedim. Bir İtalyan şehri sonuçta, sürprizlerle, mutluluklarla dolu olmalı, başka bir Venedik var olmalı!
Dördüncü durağımız olan Bologna’yı 2017 Eylül’ünde İtalya Toskana gezimizde gezmiştik. Bu sefer sadece konakladık ama okumak isteyenler için Bologna tatilimin yazisiniwww.onbitv.com/“Zamanı Durduran Toskana Kasabaları” https://l24.im/u6j2Om‘dan okuyabilirsiniz.
La Quercia Appartanento Caza Vacanze kaldığımız yer. Yemyeşil bir ormanın içinde şifreli kocaman otomatik kapılar açılarak girilen altı odalı bir köy villası. Hiç kimseyi görmeden mesajla gelen şifreler ile içeri girdik. İçerde hiç kimse yoktu. Her şey mesaj ile cevaplandı. Gece bu orman içindeki evde bir başımıza kalmaktan tırsmadım değil. Ama sabah mis gibi kahvaltı hazırlanmış ve müşterileri kahvaltı ederken görünce şaşırdım. Güzel bir yerden ve kibar çalışanlar ile hiç ayrılasım gelmedi.
Bugün Parma’dayız. Parma, kuzey İtalya‘nın Emilia-Romagna bölgesindeki en büyük şehirlerden biri ve özellikle salam ve peynirleriyle ünlü. Geçen İtalya tatilinde Bologna’ya gezmiştik, bu sefer çok yakınında bulunan Parma gibi küçük kent ve kasabaları da rotanıza dahil ettik.
Parma, Parmesan peyniri ve Parma jambonunu tüm dünyaya tanıtmış ve Avrupa Birliği Besin Güvenliği Otoritesi’nin kurulmasına öncülük etmiş, 13 yıldır da ev sahipliğini yapan bir şehir.
Benedetto Antelami tarafından 1196 yılında yapımına Romanesk tarzda başlanmış olan Parma Vaftizhanesi 100 yıl sonra tamamlanmış. Parma’nın ana vaftizhanesi olan bu yapı, katedralin yanında durmakta. Katedralin çatısındaki merkez noktadan daha yüksek durmasına rağmen aslında katedralden daha kısa.Vaftizhanenin iç kısmı ayrıntılı freskler ve mermer heykeller ile kaplı. Sekizgen duvar panellerinin her biri 13. ve 14. yüzyıllarda boyanmış ayrı bir fresk içermekte ve yüksek duvar bölümleri önemli İtalyan heykelleri bulunmakta. Tavan bölümlerinde, her biri farklı bir dini figürü gösteren bölümlere ayrılmış bir tablo var.
Kutsal Bakire Meryem’e adanan Parma Katedrali, Piazza del Duomo’da (Duomo Meydanı), tarihi kent merkezinin merkezinde bulunuyor.Ön cephesinde bir dizi büyük süslü kemer ve kilisenin yanında devasa bir kamp gemisi bulunmakta.
1500’lü yıllarında Rönesans zamanın inşa edilmiş olan bu Aziz John Evanjelist Kilisesi (Church of St. John the Evangelist), Parma Katedrali’nin hemen arkasında bulunuyor. Katedralle aynı pembe mermerden yapılmış olan kilisenin ön cephesi, Romanesk bir tarza sahip, ayrıntılı heykeller ve 73 metre yüksekliğinde bir çan kulesi içermekte.
1500’lerin sonlarında inşa edilmiş Palazzo della Pilotta, Torrente Parma Nehri’nin kıyısında güzel bir arazide bulunmakta.
Bir kraliyet sarayı ve bir mahkeme dahil olmak üzere çeşitli işlevlere hizmet vermiş.
Yapının bölümleri bitmemiş kaldığından süslü cepheler ve güzel kemerli yürüyüş yolları ile düz taş mimarinin garip bir kombinasyonunu oluşturuyor.
Kompleksin içindeki Ulusal Galeri, Biblioteca Palatina ‘da muhteşem Teatro Farnese’yi ve Galleria Nazionale’de, Correggio (Madonna del San Girolamo ve Madonna della Scodella), Parmigianino, Fra Angelico, Cima da Conegliano, Tiepolo, Canaletto, Carracci, El Greco ve Leonardo da Vinci’nin çizimlerini görebilirsiniz.
Palazzo della Pilotta kompleksi içinde yer alan Teatro Farnese, günümüzde ayakta duran ahşap tiyatronun en ünlü örneklerinden biri.1600’lerde oluşturulmuş, o zamanlar dünyanın en büyük tiyatrosuymuş ve 4.500 kişilik yere sahip olduğu söylenmektedir. İkinci Dünya Savaşı sırasında büyük ölçüde hasar görmesine rağmen, tiyatro o zamandan beri restore edilmiş ve bugün ahşap oturma yerlerinin ve duvarların detaylarını görebiliyoruz.Yarım daire oturacak yerleri, Parma’nın zengin elitleri içinmiş.
Katedralin güneyinde bulunan bu meydan Piazza Garibaldi (Garibaldi Meydanı) olarak bilinmek. Ayrıca meydan, anıtsal Palazzo del Governatore, Comune Di Parma ve Havari Aziz Paul Kilisesi gibi şehirdeki en önemli yapılar ile çevrili.Palazzo del Governatore’nin önünde duran, İtalya’nın birleşmesinde etkili olan Giuseppe Garibaldi’nin bronz bir heykeli bulunmakta.
Meydan çevresinde birbirinden güzel restoranları ve kafeleri de bulabilirsiniz.
1200’lerde inşa edilmiş olan Piazza Garibaldi Meydanı’ndaki Palazzo del Governatore (Vali Sarayı) yüzlerce yıldır büyük bir hükümet binası olarak hizmet vermiş Barok ve Neoklasik tarzda bir bina.Merkezi çan kulesinde büyük bir saat yüzüne ve çevresindeki yapıların üzerinde kulelere sahip.
Cinque Terra gezebilmek için La Spezia’da konakladık. Gelmişken de gezmemek olmaz tabii.
La Spezia şehri, Akdeniz boyunca uzanan Liguria bölgesinde yerleşmiş bir İtalyan şehri.Şehir, orta çağdan beri bir ticaret ve sanayi merkezi olmuş ve İtalya’nın en büyük askeri tesislerinden bazılarına ev sahipliği yapmış. Ayrıca Deniz kenarı aktiviteleri yelken, rüzgâr sörfü ve Portovenere Plajı ile canlı bir liman kenti.
Castello San Giorgio, İtalyan soylularının yüzyıllarca süren egemenliğinin bir kanıtı. Stratejik olarak en yüksek tepenin üzerinde yer alan kale, Milano’dan Visconti markisi adına Castruccio Castracani degli Antelminelli tarafından aslında inşa edilmiş.
Santa Maria Assunda Bazilikası (sadece Santa Maria olarak da bilinir) Piazza Giulio Beverini‘de bulunan bu güzel tarihi yapı, ilk olarak 15. yüzyılda kutsanmış ve sonraki yüzyıllarda sürekli değiştirilerek ve restorasyon çalışması yapılarak 1954 yılına kadar tamamlanamamış. Günümüzdeki görünümüne ise, son yapılan restorasyon çalışmasından sonra ulaşmış. Yapının ön cephesi, yeşil ve beyaz çizgili mermer bir tasarıma sahip. Bu yüzden gösterişli bir dış cephe yok. Fakat iç mekân, daha gösterişli ve süslü. İç mekânda, önemli dini figürlerin bazı mermer heykelleri ve tarihi resimleri görebilirsiniz.
Via del Prione, şehrin merkezinde yer alan, gün boyunca pazarlar, festivaller, tiyatro gösterileri, kaldırım kafeleri, canlı geceleri, restoran ve barlarla dolu hareketli, tarihi bir cadde. Porto Mirabello’dan Piazza San Vito’ya kadar uzanır ve 19. yüzyıldan kalma binalarla çevrili.
Rıhtımın önünde, ağaçlarla kaplı ve limanın muhteşem manzaralarını sunan” “Passeggiata Costantino Morin” adlı yürüyüş yolu bulunuyor. İşte bu yürüyüş yolunda güzel bir yürüyüş yaparak, limanın ve limana gelip giden yolcu ve ticari gemilerini izleyebilir, yol boyunca birçok güzel kafeyi ve restoran ile şehirdeki en güzel manzarayı bulabilirsiniz.
Buralarda fast food olarak “kızarmış deniz ürünü” tüketme akımı başlamış, doğruya doğru, sıradan bir şey olsa da bayağı lezzetli yapıyorlar. Rıhtımdaki Dai Pescartori’nin kalamarı, midyesi, balık lazanyası denemeye değer. Bir de buraya özgün mayalanmamış nohut unu ile yapılan bir çeşit ekmek olan farinata.
Dünya üzerinde taşı toprağı altın olan ülke hangisidir deseler, tereddütsüz İtalya cevabını veririm. Tarihleri ve tarihlerinden arta kalanları korumadaki özenleri benim gözümde hep bambaşka bir yer yaptı.
İtalyan Rivierası olarak geçen bölgenin fazlaca turistik olan, UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan köyleri. Cinque Terre (okunuşu: çingu terre) İtalyanca 5 Köy demek. Bölgede Riomaggiore, Manarola, Corniglia, Vernazza, Monterosso al Mare olmak üzere 5 adet sahil köyü bulunuyor. Köylerin arasında ulaşım trenlerle ve sahilden botlarla sağlanıyor. Köylerin doğal kalması için arada araba yolları yapılmamış, köylerin çok uzağından yol geçiyor. Bu nedenle trenlerle köyler arasında ulaşım sağlanıyor.
Tren istasyonundan çıktıktan sonra minik bir tünelden yürüyerek Riomaggiore köyün iç kısmına ulaşıyorsunuz.
Cinque Terre’ye ulaşım için La Spezia’daki tren istasyonunda bulunan Cinque Terre Ofisi’nde 2 tip bilet satılıyor. İlk biletin adı Cinque Terre Card. Köyler arasında yürümeniz için satılıyor, çünkü burada yaya bile yürüyebilmek için ücret ödenmesi gerekiyor.
İkinci bilet ise trene günlük olarak sınırsız binebileceğiniz ayrıca açık olan köy yollarında da yürüyebileceğiniz Cinque Terre Card Train (Treno) bileti. Günlük veya 2 günlük bilet satılıyor. Biz sabah 9:00’daki trenle gezmeye başladık, akşama kadar tüm köyleri gezmiştik. Bu nedenle tüm gününüzü ayırırsanız 5 köyü de gezebilirsiniz.
Mutlaka bir gün önceden ya da sabah erken saatte gelerek bilet almanızı tavsiye ederim. Biletinizi trene binmeden önce istasyondaki bilet onaylama makinalarına yerleştirerek üzerine tarih-saat yazılmasını sağlamanız gerekiyor. Bu işlem yapılmazsa bilet kontrolörü ceza yazıyor.
Trenler çok kalabalık oluyor ama seyahat süreleri kısa. Metro gibi de sık sık geliyor.
Köyler arası tren mesafeleri:
La Spezia – Riomaggiore 9 dk
Riomaggiore – Manarola 2 dk
Manarola – Corniglia 4 dk
Corniglia – Vernazza 5 dk
Vernazza – Monterosso 5 dk
Monterosso – Levanto 5 dk
Riomaggiore
Bol yokuşlu, tarihi binalarla çevrili bir köy burası. Liman kısmına gitmek için ise tekrar merdivenlerden iniyorsunuz. Bu söylediklerim en fazla 3 dakika içinde gerçekleşiyor, öyle çok zor yollar değil.Meydandan yukarı doğru yürüyerek manzarayı görebileceğimiz kaleye çıkılıyor.Köyün üst bölümlerindeki ufak marketlerde Cinque Terre’de yapılan makarna, zeytinyağı ve şaraplar satılıyor. Üst bölümde dolandıktan sonra sahili gezmek üzere aşağıya indik.
Manarola
Manarola birçok fotoğraf karesinde görüp beğendiğimiz ama neresi olduğunu bilmediğimiz bir cennet. Manzarası en güzel köy. Manarola balıkçı köyü. Trenden indikten sonra merdivenlerden inerek restoranların olduğu sokaktan sahile doğru yürüdük. Çok güzel restoranlar vardı yol boyunca ama biz illa deniz manzarası olan bir yerde oturmak istedik. Sahile indiğimizde sağdaki yoldan ilerleyerek deniz kıyısı boyunca yürüdük. Manzara çok güzeldi.
Corniglia
Deniz kenarında olmayan tek köy. Köy deniz seviyesinden 100 metre yüksekte kurulmuş. Tren istasyonunda indikten sonra köyün dağın tepesinde olduğunu göreceksiniz. Köye ulaşmak için 2 yol var. Birincisi 382 adet basamaktan oluşan merdivenleri çıkmak, ikincisi ise tren istasyonunun arkasından hareket eden otobüse binmek. Biz köye otobüs kullanarak çıktık. İnerken de merdivenlerden indik. İnerken manzara çok güzeldi ama çok da yorucu oldu doğrusu.
Vernazza
Riomaggiore gibi burada da tarihi evler var. Burası diğer köylere kıyasla daha düz yollara sahip.
Vernazza’da Gelateria Il Porticciolo’da limonlu dondurmayı, Limongin’i ve KMO‘da taze fesleğen, mozerella, pesto sos, domates yapılmış Bruschette’yi deneyin derim. Dar sokaklara, rengarenk evlere sahip Vernazza meydanında 1318 yılında yapılmış Santa Margherita Kilisesi var.Sırtınızı denize dönüp, meydanın sol tarafındaki dar merdivenlerden çıktığınızda Doria Kalesi’nden köyü yukardan görebilirsiniz.
Monterosso al Mare
Bu köy diğer 5 köye kıyasla en uzun sahil şeridine sahip ve kumsalı olan tek köy. Bu nedenle en kalabalık köy burası. Trenden inip, istasyondan sahile çıktığınızda sağa dönünce plajlar, sola döndüğünüzde ise köy merkezine ve restoranlara ulaşıyorsunuz.
Sahilin sonunda Deniz Tanrısı Neptün’ün heykeli bulunuyor. Heykelin İtalyanca adı Gigante. Arrigo Minerbi of Ferrara adındaki heykeltraş tarafında 1910 yılında yapılmış. 82 metre yüksekliğindeki heykel, 2. Dünya Savaşı’nda bombardımandan etkilenmiş ve hasar görmüş ama yine de ayakta duruyor. Heykelin olduğu yer aynı zamanda halka açık bir plaj. Burada havlunuzu kuma sererek şezlong parası vermeden denize girebilirsiniz. Duş ve soyunma kabini yok.
Devamı Rönesans'ın Başkenti yazımızda...