Yeşilköy Gezisi
Bugüne kadar birçok yer için ”huzurlu” kelimesini kullanmışımdır; ancak gerçekçi olmam gerekirse şehrin en huzurlu yeri Yeşilköy. Sessiz sokakları, denizden gelen havası ve düzgün yerleşim tarzıyla sakinlik veren Yeşilköy’de harika keşifler yapıyoruz.
Yeşilköy ismi 1924 yılına kadar Ayastefanos olarak anılmış. Bu isim bir Hıristiyan Aziz’inden gelmektedir. Aziz Ayastefanos adına burada bir kilise olduğu ve günümüze gelememiş. 19.yy.’da ilçe kalabalıklaşmaya başlıyor ve önceleri balıkçı köyü iken, ilçeye ulaşımın kolaylaşması ile yazlık evler yapılmaya başlanır. Yaz aylarında sayfiye yeri gibi kullanılan ilçede çoğunluk Rum nüfusa ait. İlçenin isminin değişim hikayesinde uzun yıllar burada yaşayan ünlü yazar Halit Ziya Uşaklıgil’in etkisi ile olmuş. 1930 yılında idari yapı düzenlemeleri ile ilçenin ismi resmi olarak Yeşilköy olmuş.
Gezimize Yeşilköy Tren İstasyonu önünden başlıyoruz. 1871 yılında açılan istasyonu, 1909’da hareket ordusuyla beraber Yeşilköy’e gelen Atatürk de kullanmış. Açıldığı yıllarda burası yerleşim merkezine uzakmış. Eski yol toprak olduğundan, yağmurlu günlerde gidip gelenler çamur içinde kalınıyormuş. O zamanın şehir planlamacısı Salih Efendi, İstasyon Caddesi’ni yaptırınca halk bu dertten kurtulmuş. Bugün bile yol kenarındaki ağaç düzeni o zamanlardan kalma.
Eski tren istasyonundan pek bir şey kalmamış. 1871 yılında açılmış. 1912 yılında, Balkan Savaşı sırasında hem ordu çok kırılmış hem de büyük bir kolera salgını çıkmış. Vagonlarla binlerce hasta asker getirilmiş. 3 bine yakın insanın burada öldüğü biliniyor ve bu çevreye ama özellikle tren istasyonunun hendeklerine gömülmüşler.
Yeşilköy Tren İstasyonu’ndan başlayıp, İstasyon Caddesi boyuncu sahile kadar yürüyeceğiz. Kısa bir güzergâh gibi gözükse de yolumuzun üstünde birçok tarihi yapı bize eşlik edecek. Eğer İstanbul’da yaşayıp da hâlâ Yeşilköy’le tanışmayanlardansanız, bu elit, kaliteli, kozmopolit ve güzel semti birlikte gezelim o zaman.
Yeşilköy tarihinde gayri Müslimlerin özellikle de Rumların bu bölgede yaşamış olmaları yerleşimi, fiziksel çevreyi ve konut yapısını etkilemiş. İstanbul’un içindeki Müslüman mahallelerinde görülen geometrik görüntüden uzak bir sokak düzeni yerine, çoğunlukla birbirine dik ve paralel sokaklar görülüyor. Çoğunlukla 19.yy’ın ikinci yarısında yapılmış ve sayıları yok denecek kadar azalmış barok ve art nouveau izleri taşıyan yapılar İstasyon Caddesi ve İskele Meydanı çevresinde nadir de olsa görülebiliyor.
İstasyon Caddesi boyunca birçok tarihi ev var. Bunlardan ilki tren istasyonuna bakan Demiryolu Caddesi’ndeki Pamukçıyan ailesinin evi. 1900’lü yılların başında yapılan evde, İstanbul tarihçisi Ermeni asıllı yazar Kevork Pamukçıyan’da bir dönem kalmış. Yapı şu anda harap durumda.
Biraz ileride Semprini’nin evleri var. İtalyan asıllı Levanten mimar Semprini, 1900’lü yıllarda yol boyuncu yan yana duran üç evi yapmış. Semprini’nin önemi, o tarihlerde İstanbul’da birçok esere imza atmış. En bilinen eseri Taksim Tepebaşı’ndaki Büyük Londra Oteli.
KULELİ EV (TELLALYANLAR)
HEINZ AİLESİ EVİ
ERMENİ ASILLI HORNİLER’İN EVİ
Denizden uzaklaşıp İstasyon Caddesi’nin başına ulaşınca karşımıza Yeşilköy Eski Rum İlkokulu çıkıyor. 1904 yılında inşa edilen okul, Marmara depremi sırasında bir hayli zarar görmüş. Ön kısmında neoklasik tarzda altı sütunlu bir giriş olan bu büyük binanın restore edilmesi sırasında ne yazık ki sütun sayısı dörde inmiş, böylece de bina eski ihtişamından bir miktar kaybetmiş. Gene de bina geniş bahçesi ve büyüklüğüyle dikkat çekiyor. Deprem sırasında dersler bir müddet okulun bahçesinin arka tarafında kurulan küçük prefabrik konutta gerçekleştirilmiş. Bugün bu prefabrik ev hâlâ okulun bahçesinde bulunuyor.
Yeşilköy’ün eski sakinlerinden Rumlar, artık semti neredeyse tamamen terk etmiş. Ermeni cemaatiyse hâlâ yoğun olarak yaşıyor semtte. Kiliseleri, okulları, dernekleri var.
İstanbul bulunan 17 Rum okulundan 13'ü öğrencisizlikten kapalı. Kapalı olmayan 4 okulda ise 118 öğrenci okuyor. Hürriyet yazarı Ertuğrul Özkök: “öğrencisi olmayan okulların kapatılmadığını çünkü Lozan Anlaşması’na aykırı olduğunu” söylemiştir.
İstasyon Caddesinin Yeşil Zeytin Sokak ile birleştiği yerde, yine 1900’lü yılların başında yapılan Vartanyanların evi bulunmakta. Şimdi kullanılmayan bu yapının sahipleri, o zamanın ünlü bir doktor ailesi imiş.
Rum okulun hemen karşı tarafında yer alan harabenin Ayastefanos antlaşmasının imza edildiği Barutçubaşı Konağı’nın bulunduğu yer olduğu söyleniyor. Bilindiği gibi 93 Harbi olarak anılan savaşta Ruslar İstanbul önlerine kadar gelmiş ve burada Ayastefanos barış antlaşması imza edilmiş. Bu olayın hatırasına ve savaşta ölen Rus askerleri için bir toplu mezar teşkil edecek bir de abide inşa edilmiş. Ayastefanos Rus anıtı olarak bilinen bu abide, askeri ve siyasi bir hezimeti hatırlattığından 1914'te yıkılmış.
Gazi Evrenos Caddesi ile Mühendis Ziya Sokağının kesiştiği köşede bulunan Yeşilköy Mecidiye Camisi: 1909 yılında, Padişah V. Mehmet tarafından yaptırılmaya başlanmış, ancak Cumhuriyet döneminde bitirilebilmiş. Mimarı Kemalettin Bey, İstanbul’da Bostancı, Bebek, Bakırköy ve Yeşilköy’de dört cami daha inşa etmiştir. Kendisi, Altunizade’li olup Makriköy’de Filiz Sokak’tan bir hanımla evlenmiş. Sonradan Altunizade’deki doğduğu evi Şekercizadeler satın almış ancak 80’li yıllarda bu ev yıkılıp yerine bir apartman binası yapılmış. Daha vahim olanı, Ankara’da Büyük Ankara Palas inşası sırasında hipertansiyondan ölen Kemalettin Bey, Karacaahmet’e gömüldükten sonra, İstanbul Belediyesi tarafından kendisi için büyük anıtsal bir mezarın yapılmasına karar verilmiş, ancak parasızlık ya da hep bir daha ki sefere aktarılan bütçelerle yıllar geçmiş, en son 20-30 yıl kadar önce Üsküdar taraflarında yeni açılan yol çalışmaları sırasında maalesef Mimar Kemalettin’in mezarı buldozerlerin attığı toprakların arasında kaybolup gitmiş.
İstasyon Caddesi’nin bitiminde Çekmece cadde köşesinde, Rum okulunun hemen arkasında Bezm-i Alem Valide Camii son dönem yapılan modern görünümlü bir camidir. Banisi hakkında net bilgi bulamadım. Dikdörtgen planlı ve merdiven ile namaz yerine çıkılan bir yapı tarzında yapılmış caminin girişi sol cephe üzerindeki kapıdan yapılmakta.
Yeşilköy’de İstasyon caddesi sonlarından Bademli sokak ile Çekmece caddesi kavşağındaki bu Sultan Abdülmecit Çeşmesi kesme taştan yapılmış olup yüzü mermer kaplıdır. Bezm-i Âlem Camii bitişiğinde yer almakta. Sultan Abdülmecid tarafından yaptırılan eser, zaman içinde değişime uğramış ve yan sokaklara bakan cephelerindeki sekiz adet yalağı da 1960 yıllarda kaldırılmış.
İstasyon Caddesi’nden sola, Yeşilköy Çeşme Sokak’a sapıyoruz. İncir Çiçeği sokağa geldiğimizde karşımıza Surp Stefanos Ermeni Kilisesi çıkıyor. Surp sözcüğü bizdeki Aziz’in, Rumcadaki Aya’nın aynısı aslında. Rumca Ayastefanos, Ermenicede olmuş Surp Stefanos. Bu yapı 1844 yılında inşa edilmiş. Ermeni kiliselerinin süslenmesinde heykellere değil, resimlere yer verilirmiş. Çok güzel bir kapısı var. Kaçırmadık hemen fotoğrafını çektik.
Kilisenin bitişiğinde ise Yeşilköy Ermeni İlköğretim Okulu var. Okul bahçesinin duvarına Türkçe ve Ermenice “hoşgeldiniz” yazmışlar.
Ermeni alfabesinin mucidi Mesrop Maştots, pek çok yabancı dili inceleyerek simdi kullanılan Ermenice alfabesi dilini meydana getirmiş. Ermeni alfabesi Doğu Lehçesi ve Batı Lehçesi olmak üzere 2 gruba ayrılmakta. Batı lehçesi, doğu lehçesine oranla daha modern ve ülkemizde bulunan Ermeni vatandaşlar, genellikle Batı lehçesini konuşmakta. Doğu lehçesi (Ermenistan, Iran ve Azerbeycan’da kullanılan) ise ilk meydana getirilen Ermeni alfabesini içermekte. Ermeni alfabesinde her harfe karşılık gelen bir rakam bulunmakta. Dolayısıyla Ermeni harflerle Ermeni takvimin oluşturulmuştur. Ermeni alfabesi 31 ünlü 7 sesli harften oluşmuş. Ancak bu sayıya "ö,ü,u" dahil değil. Bunlar belli harflerin ikili birleştirilip okunmasıyla elde ediliyor. Birçok harfin de iki farklı yazımı var.
Yolumuza devam edip Mirasyedi sokağa geldiğimizde, Yeşilköy’e adını veren Aziz Stefanos’a ithafen yapılmış Ayios Stefanos Rum Kilisesine rastlıyoruz. Kilisenin girişinde azizin küçük bir resmi bulunuyor. Avlusunu rahatça gezebilir, mum yakabilirsiniz. Kilisenin hikayesi şöyle: Dördüncü yüzyılda Bizans İmparatorluğu, Filistin’den Aziz Stefanos’un kemiklerini İstanbul’a getirtir. Daha sonra bu kemikler İtalya’ya gönderilmek üzere yola çıkar. Fakat bugünkü Yeşilköy açıklarında, gemi fırtınaya yakalanır ve karaya çıkmak zorunda kalırlar. Çıkılan yerde bir çadır kurulur. İşte bu çadırın olduğu yere Aziz Stefanos’a ithafen bir kilise yapılır. Zamanla bu bölgede bu kilisenin adıyla Ayastefanos olarak anılmaya başlar.
Aziz Aya Stefanos'un öyküsü de şöyledir: Kendisi Yahudi kökenlidir ama İsevi olduğu için Musa'ya küfrettiği zannıyla recm cezasına çarptırılmış yani taşlanarak öldürülmüş. Stefan’ın 34 veya 35 yılında taşlanarak öldürülmesini anlatan tabloyu görmeden ayrılmayın.
Kiliseye çok yakın bir başka tarihi yapı, Aya Fotini Ayazması. Ayazma’da mum yakıp, dilek dileyebilirsiniz. Zaten hemen kapıdan girer girmez yüzümüze kiliselere özgü o mum kokusu çarpıyor. Burası Rum Ortodoksların kutsallık atfettiği bir su kaynağı. Bu kutsal suyun aktığı birkaç musluk ve mumluklarda insanlar dilek dileyip dua ediyor ve bu sulardan içiyor.
Yeşilköy Mah., Cümbüş Sokak’ta bulunan kilise bir Latin Katolik Kilisesi. 1865 yılında inşa edilmiş. Bu yapı KAPUSYEN tarikatına bağlı rahipler tarafından 1865’de Mimar Pietro Vitalis’e yaptırılmış. Resmi açılış ise 19 Nisan 1886’da gerçekleştirilmiş. 1894 yılındaki depremde kilisenin taş kubbesi yıkılmış yerine Avusturya’ dan getirilen malzeme ve ustalarla ahşap bir tavan yapılmış.
Kilisenin dört çanlı bir kulesi, önünde ise Fransa’dan getirilen üç adet heykel bulunmakta.
İskele Caddesi’ndeki Aziz İstefenos (St.Etienne) Huzur Evi ve Aziz İstefenos (St.Etienne) Latin Katolik Kilisesi Yazlık Lojmanları önünden geçiyoruz. Burada eskiden Yeşilköy’e gelen Hıristiyan din görevlileri kalırmış.
Eski Yeşilköy'ün ünlülerinden Edouard Crespin'in babası II. Mahmud zamanında Fransa Kralı Louis Phillipe'in konsolosu olarak Bursa'ya gelmiş. Uzun yıllar hizmet ettikten sonra emekliye ayrıldığında Türkiye'yi terk etmemiş. Bursa'da kalıp, burada ipek ticaretine başlamış. Oğlu Edouard Crespin sonradan gelip Yeşilköy'e yerleşmiş ve bugün İstanbul Caddesi üzerinde varlığını sürdürmekte olan evi yaptırmış. Crespin'lerin evi günümüzde Yeşilköy Airport Butik Otel olarak hizmet vermekte.
Bu tarihi bina aslında av köşkü olarak yaptırılmış. Crespin ailesi 1950’lere kadar bu mekânı sayfiye evi olarak kullanmış. Mösyö İshak satın aldıktan sonra belli bir zaman çocuklarıyla oturmuş ve zamanla pansiyon olarak kullanmış. Daha sonraki yılarda butik otel olarak hizmet vermeye başlamış.
Kimler gelip geçmemiş ki bu güzel mekândan: uzay adamı Jim Irwen’dan, ünlü polisiye yazarı Agatha Christie’ye kadar birçok isim duvarda birçok ünlü imza, belge niteliği taşıyan fotoğraflar, paha biçilmez antika tabaklar, nostaljik bir yığın obje ile dolu. Onca objenin arasında Mösyö İshak’ın babasının da içinde yer aldığı Atatürk fotoğrafları, bu fotoğrafların hemen yanında 1791 insan Hakları Beyannamesinin özgün baskısı ve Osman Hamdi’nin orijinal bir tablosunu da görmek mümkün.
Cumhuriyet tarihinin sıfırdan inşa edilen ilk Mor Efrem Süryani kilisesi. Kilise, 4 bin 400 metrekarelik alanda inşa edilmiş. 7 kattan oluşan binanın toplam alanı 1500 metrekare. 25 metre yüksekliğindeki kilise çan kulesi ile birlikte iki ay önce açılmış. Kilisede kültür salonu ve ana etkinlik salonları da mevcut.
Ortodoks Süryaniler, İsa'ya ait olduğuna inanılan eski bir dil olan Aramice dua ediyorlar.
1932 yılına kadar Mardin'de bulunan kiliselerinin merkezi bugün Suriye'nin Şam kentinde yer alıyor.
Türkiye'de dini mezheplere ilişkin istatistik tutulmuyor. Ancak mevcut tahminlere göre Hristiyan azınlık nüfusun %0.2'sini oluşturuyor.
İstasyon Caddesi’nden yukarıya çıkıp, postaneye doğru sapınca bugünküYeni Süryani kilisesi bahçesinde yer alan Latin Katolik Mezarlığında Ünlü İtalyan Ressam Kont Amedeo Preziosi ve Pietro Bello'nun mezarları bulunuyor. 27 Eylül 1882'de Yeşilköy'de bir av partisinde kazayla kendini vurarak ölen Preziosi'nin mezarı İtalya ve Vatikan'dan ziyaretçilerin ilgisini çekiyor.
Mezarlıkta yer alan bir başka Levanten ise eski Yeşilköy'ün ünlülerinden Edouard Crespin; babası II. Mahmud zamanında Fransa Kralı Louis Phillipe'in konsolosu olarak Bursa’ya gelmiş ve burayı hiç terk etmemiş sonrasında da oğlu Crespin Yeşilköy’e yerleşmiş. Edouard'ın oğlu Jules Crespin de Yeşilköy'de doğup büyümüş bir Fransız vatandaşıdır, ancak Fransa'yı hiç görmemiş. I. Dünya Savaşı sırasında Fransa seferberlik çağrısı yapınca Yeşilköy Avrupa topraklarında sayıldığı için gitmek mecburiyetinde kalmış, zira gitmezse Fransız vatandaşlığını kaybedecekmiş. 18 ay savaşın en kanlı geçtiği yer Verdun siperlerinde çarpışmış, sonunda burnu kanamadan sağ salim savaştan çıkmış. Annesi, savaş boyunca oğlunun sağ salim geri dönebilmesi için Yeşilköy Katolik Kilisesi'nde dualar etmiş. Marsilya'da İstanbul'a gitmek için bineceği gemiyi kaçırmış. Jules Crespin'in kaçırmış olduğu İstanbul gemisi, bir kaza sonucu 500 yolcusuyla Akdeniz'in sularına gömülmüş. Yalnızca 150 kadar insan kurtulmuş. Mösyö Crespin'e şans bir kez daha yardım etmiş, ancak yaşamının sonu hazindir. 1970'lerin başında Yeşilköy'den trene binerken paltosu kapıya sıkışmış, trenle peron arasına düşmüş, iki ayağı tekerlekler altında kalmış ve kopmuş. Gureba Hastanesi'ne yetiştirirmiş. Ameliyat sonrasında kendine gelmiş. Fakat, üç günden fazla vefat etmiş.
Rum Kalangos'un Evi
Dünyada ‘kalbin dâhi çocuğu’ olarak ün yapan Türkiye’de doğan Ordinaryüs Prof. Dr. Afksendiyos Kalangos’da evin sahibi babası gibi doktor.
Yeşilköy’de doktorluk yapan Baba Konstantin Kalangos, semtte durumu iyi olmayan hastalara yardımlarıyla tanınıyor. İsmi Yeşilköy’de bir sokağa verilmiş.
Oğul Dr. Afksendiyos Kalangos, 1998 yılında kurduğu ‘Hearths For All’ derneği aracılığıyla fakir ülkelerdeki kalp hastası çocukları ücretsiz ameliyat ediyor. İki kez Nobel Tıp Ödülü’ne aday gösterilmiş.
Kimi zaman tek başına, kimi zaman birbirinden nefis tatlıların yanında her ne şekilde olursa olsun tadına doyamadığımız bir lezzet dondurma. 1970 yılından itibaren Yeşilköy'ün simgesi haline gelmiş olan Meşhur Yeşilköy Roma Dondurmacısı’nda bu lezzeti tatmadan geçmek olmaz.
1970’te Ramazan Vardar ve Veysel Ayar ortak olup açmışlar burayı. İkisi de Makedonya göçmeniymiş. Veysel Bey vefat etmiş ama çocukları sayesinde ortaklık hâlâ sürüyor. Esas bina İstanbul caddesi üzerindeki bu bina ama çarşının içinde de bir şubeleri var.
Bu dondurmaların özelliği, 1970’ten beri yapılış şekli aynen devam ediyor olması, içinde katkı maddesi olmaması, diğer dondurmalarının aksine seker konulmaması, öyle alengirli, havali çeşitlerinin olmaması sadece klasik çeşitlerinin olması, salepleri Kütahya’dan, toptan malzemeleri, sütleri hep ayni yerden olması.
Dondurma denilince bir başka bahsi geçen isim Roma İmparatoru Neron. Düzenlediği yemek yarışmasında kar üstüne bal ve meyveler konarak hazırlanan tatlıyı beğenen Neron ile Roma dondurmayla tanışmış.
Latince kökenli "gelātus" sözcüğünden türemiş. Donmuş anlamındadır. Roma dondurma yapımında diğer tüm dondurmalar gibi süt, krema, türlü şeker çeşitleri ve meyveler kullanılır. Ama farklı olarak içinde tereyağı var.
Kont Vittorio Amadeo (bazı kaynaklarda Amédée) Preziosi Av Köşkü…
Kont Vittorio Amadeo Preziosi
1840-1870yılları arasında İstanbul’un en ünlü Oryantalist ressamlarından biriymiş. Hacıbekir'in meşhur resmini o çizmiş. Maltalı bir İstanbul ressamı. 1840’ların başında geldiği İstanbul’dan bir daha ayrılmayan Preziosi, ilk olarak Pera’da ve daha sonra Yeşilköy’de çalıştığı atölyesinde büyük bir üne kavuşmuş. Çok sayıda resim siparişi almış. Osmanlı yaşamını ve İstanbul’u sayısız portre, çeşitli din, millet ve meslekten insan tipleri, mahalle, kahve, sokak, çarşı, mezarlık ve Boğaziçi görünümleri, günlük yaşam gibi konuları çok çeşitli yönleriyle yansıttığı resimlerinde gerçekçi ve romantik bir anlayış belirgin.
Yaşamının son yıllarında Sultan II. Abdülhamid’in saray ressamı olan sanatçı, Yeşilköy’de bir av kazasında hayatını kaybetmiş. Yeşilköy Latin Katolik Mezarlığı’nda gömülü.
1936’da açılan ve bir zamanların çok meşhur gazinosuna ev sahipliği yapan bu park için Yeşilköy’e gelip, bir çay keyfi yapmadan olmaz.
Röne Park, Röne ismini 1920’lerde Arap Nuri’nin Meyhanesi’nde çalışan gözde garsonlardan; Mösyö Röne’den alıyor. 1930’larda parkın olduğu alanı imara açacaklarken imdada yetişen Mösyö Röne, buradaki gazinoyu devralarak senelerce işletiyor ve namı öyle ünleniyor ki dönemin ünlü sinema yıldızları tarafından da benimseniyor. Günümüzde halen Yeşilköy’ün kültürel mirasının sürmesine yardımcı olan bir işletmece.
Mösyö Röne’nin İlginç Hikâyesi
Şimdilerde Bakırköy Rum Mezarlığı’nda yatmakta olan Mösyö Röne, hayata gözlerini Aya Stefanos’da (Yeşilköy) açmış. Annesi, 1900’lerde Lübnan prensine âşık olmuş ve o prensten hamile kalmış. Prens memleketine geri dönmüş ve Röne doğduktan sonra yıllarca annesini ablası, anneannesini ise annesi bilmiş. Seneler sonra şef garson olunca, bu hikâye dilden dile yayılmış. Kendisi yıllar içinde çalışkan, dürüst ve cana yakın olmasıyla sevilen bir kişi olmuş.
Lezzetli yemekler söz konusu olduğunda genellikle aklımıza ilk gelen şık restoranlar ve kafeler olsa da dünyanın birçok şehrinde sokaklarda yürürken karşınıza çıkacak birbirinden nefis tatlar var. New York'tan Brüksel, İstanbul ve İzmir'e her nerede olursanız olun bu sokak lezzetlerinin tadına mutlaka bakın.
Biz de kokoreç, sosisli, midye tava ve köfte sokak lezzetlerinden bazılarını denemek için Yeşilköy 9,15 sokak lezzetlerine uğradık.
Pietro Bello Evi
Yeşilköy, tarihi boyunca birçok yazar ve sanatkara ev sahipliği yapmış. Bunlardan birisi de 1831, Venedik doğumlu Mimar ve ressam, Sanayi-i Nefise’nin ilk hocalarından, Arkeoloji Müzelerinin ek binasının yapımında görev almış ve 1903 tarihli Malumat Dergisi’nin 388. sayısında 24 tablosu ve üç resmi basılmış bulunan ünlü İtalyan ressam ve mimar Phillipe (ya da öteki adıyla Pietro) Bello’dur. İstanbul’ a geldiğinde Tarabya’dan Rum asıllı Elena isminde bir hanımla evlenir; çocukları olmaz. Phillipe Bello’nun sahibi olduğu üç evinden biri bugün hâlâ Yeşilköy’de mevcuttur. Phillipe Bello’nun 30 ila 40 tane arasında resmi bilinir.
Bello’nun uzun yıllar kayıp olan mezarı, Yeşilköy’deki Latin Katolik Mezarlığı’nda bulunmuş. Mezar taşından anlaşıldığı kadarıyla Pietro Bello 27 Eylül 1909’da buraya gömülmüş.
Halit Ziya Uşaklıgil’in hayatında Yeşilköy’ün ayrı bir yeri var. Uzun yıllar oturduğu Büyükada’da tüm bir yılı geçirmek zorlaşınca adanın yerini tutabilecek bir yer arar. O zamanki adıyla Ayastefanos olan Yeşilköy’de bir arkadaşının evine gittiğinde buradan çok etkilenir ve burada kalmaya karar verir. Gülbirişim sokağındaki evinde mizacına uygun, bahçe işleriyle uğraşarak, sessiz ve temiz bir hayat yaşama imkânı bulur. Halit Ziya Uşaklıgil ömrünün son günlerine kadar Yeşilköy’deki köşkünde oturmuş ve 1945 yılında burada vefat etmiş. Anılarında ve eserlerinde, özellikle “Kırk Yıl” da Yeşilköy’den etraflıca bahsetmiş. Yazarın büyük bir sevgiyle bağlandığı bu yerin, “Yeşilköy” adını almasında büyük rol oynadığı söylenmekte.
Osmanlı'nın sonlarında Avusturyalı bir sigorta acentesine ait olan İstanbul caddesi üzerinde bulunan eski Schlindler evi, mimarisinde German çizgilerini gösteriyor.
Gulyabani, Süt Kardeşler, Tosun Paşa, Neşeli Günler ve Şabanoğlu Şaban gibi efsane filmlerin çekildiği İstanbul caddesi üzerinde bulunan Yeşilköy’deki Simenoğlu Köşkü aslında Arnavut Hayreddin Bey Köşkü olarak biliniyor. Şimdi ise Darcan köşkü deniliyor.
II. Abdulhamit’in av köşkü olduğu da biliniyor. O dönemlerde Yeşilköy'den itibaren Florya, Menekşe hattı Küçükçekmece'ye kadar sık ormanlık ve sulak alan olması itibariyle bol miktarda av hayvanına sahipmiş.
Yeşilköy'ün İstanbul ve Türkiye tarihi açısından önemi büyük. Ünlü Ayastefanos Anlaşması 1878 yılında bugün hâlâ mevcut olan bu köşkte imzalanmış olduğu söyleniyor ama 1894 depreminde yıkılan Dadyan ailesine ait Neriman Şah Yalısı bir adım öne çıkıyor.
Ayastefanos Antlaşması, neticesinde borçlanılan binlerce rubleyi Osmanlı yıllarca ödemeye mahkûm bırakılır. Gerçi, bu antlaşmanın ertesinde öteki Avrupa ülkelerinin yaptırımlarıyla Çarlık Rusya’sı yeniden masaya oturtularak Berlin Konferansı gerçekleştirilir. Bu konferans sırasında da Ayastefanos’ta Osmanlılara karşı alınmış olan yaptırımlar biraz daha hafifletilir.
1891 yılında Sultan II. Abdülhamit’in desteğiyle yurt dışından getirttiği dönemin en kaliteli baskı makinelerinde çıkarttığı Servet-i Fünun dergisi, Türk basın tarihinde yepyeni bir çığır açmış; Recaizade Mahmut, Ahmet Rasim, Süleyman Nazif, Cenap Şehabettin, Halit Ziya Uşaklıgil gibi yazarların kaleme aldıkları birbirinden ilginç yazılarla kısa süre içinde geniş ve saygın bir okuyucu kitlesi edinmeyi başarmış. Ahmet İhsan Bey yayım politikasında oluşturduğu dengeli ve düzeyli bir üslupla gerek sarayla gerekse aralarında Mülkiye’den büyük dostlarının da bulunduğu Jön Türklerle ılımlı ilişkiler kurmuş. Fotoğraf çekmeyi, balık tutmayı, yelkenlisiyle denize açılmayı çok seven, aynı zamanda Ayastefanos Yat Kulübü’nün etkin üyeleri arasında yer alan Ahmet İhsan Bey, Yeşilköy’deki Hareket Ordusu Sokak ile Serbesti Caddesi’nin kesiştiği köşede halen ayakta duran bu görkemli köşkünde yaşamış. 1909 yılında patlak veren 31 Mart Vakası ayaklanmalarında, irticai isyanı bastırmak için Rumeli’den İstanbul’a gelen Hareket Ordusu Ayastefanos’ta karargâh kurduğunda, Ahmet İhsan Bey, köşkünü Ordu Kumandanı Mahmut Şevket Paşa’ya tahsis etmiş. Yeşilköylü Ahmet İhsan Tokgöz, bütün bunların yanında döneminin önde gelen fikir adamlarından biri, eğitmen, sporcu ve sıkı bir vatansevermiş. Ticaret Mektebi’nde öğretmenlik yaparak öğrenciler yetiştirmiş, İstanbul’un işgali sırasında vatan müdafaası ve Ankara hükümeti için Değirmendere örgütünde önemli görevlerde bulunmuş, Kurtuluş Savaşı yıllarında Almanya’da kurduğu haber ajansıyla Millî Mücadele’mizle ilgili haberleri tüm Avrupa’ya ulaştırmış, Türk Dil Kurumu Komisyonu’nda görev almış, 1931 yılında Cumhuriyet Halk Partisi’nden milletvekili seçilmiş, kitaplar yazmış ve dahası Türkiye Millî Olimpiyat Komitesi’nin ilk başkanlığını yapmış.
Yeşilköy Ayestefanos Feneri, Sultan Abdülmecid tarafından, Fransız Sautter Firmasına yaptırılırmış. Yapım yılı olarak 1856 yılı görülmekte olup, yüksekliği 23 metredir. Fener 10 saniyede 2 kez 15 mil uzaklığa kadar göz kırparak, sisli havalarda ise 30 saniyede bir düdük çalarak denizcileri hem sığ sahilden uzak tutuyor hem de Boğaz girişine geldiklerini duyurarak, yıllardır balıkçılara ve gemicilere yol gösteriyor. Yeşilköy Feneri, ayrıca Boğaz girişinin ilk feneri.
Serbesti Caddesi Zümrüt Sokak’ta halen eski formatını koruyan tarihi Yeşilköy postanesi. Buranın ilk telefon santraliymiş. Üç kadın çalışırmış burada, telefonun ancak 10-15 kişide olduğu manyetolu yıllar. Santral memurelerinden bir tanesi ki, dönemin Maarif Nazırı'nın da yeğeniymiş ve ressam Edip Hakkı Köseoğlu'nun da eşi Münevver Köseoğlu’muş.
Serbesti Caddesi üzerinde 8-10 numaralı ünlü ikiz evler, iki kardeşe ait. Yani ve Yorgo Mubayacıoğlu kardeşler şeker imalatçılığı yapıyorlarmış ve Paris, Bordeaux gibi kentlerdeki yarışmalara katılmışlar ve madalyalarla dönmüşler.
Dadyan ailesi, çeşitli alanlarda yatırım yapmış Ermeni ailelerinden biridir. 1650 yılında Konstantinopolis’e göç etmişler ve kuyumculukla uğraşmışlar.
Osmanlı Padişahı III. Selim, amcası Dad Arkel (Arakel) Amira’yı barutçubaşılık görevine atamış, ailesini de Dadyan olarak adlandırmış. O zamandan beri, aile fertleri çeşitli mevkilerde devletin üst düzey makamlarında görev almışlardır. Dadyanlar çoğunlukla barutçularıymış. 2. Mahmud’un emriyle aile tüm vergilerden muaf tutulmuş. Padişah aileye İstanbul-Ataköy’den Florya’ya kadar devasa araziler bağışlamış. Aslında bütün Yeşilköy tek bir aileye, Osmanlı'nın barutçubaşılığını yapan Dadyan ailesine aitmiş bir zamanlar. Hovhannes Bey bu araziler üzerine bir barut fabrikası, birkaç kilise ve bir okul inşa etmiş. İstanbul’daki Dadyan Ermeni Okulu ve Surp Asdvadzadzin Kilisesi bunların arasında. Dadyanlar tam üç asır Osmanlı İmparatorluğunun çeşitli kademelerinde hizmet vermişler. İngiliz ve Fransızlar'ın çağrılarını reddedip İstanbul için vatanımdan ayrılmam, diyen aileye bu konak armağan olarak sunulmuş padişah tarafından. Uzun yıllar Yeşilköy’de oturmuş bu ünlü ailenin, Hassa Mimarı Garabet Balyan tarafından yapılmış olan konakları harap durumda geriye sadece merdiven kısmının alt bölümü kalmış.
Gazi Evrenos caddesindeki Stavro Köşkü ismini Rum sanat yönetmeni Stavro Yuanidis'ten almis. 1974’te, Yeşilköy’de kiraladığı bir köşkü plato lord adıyla film şirketlerine sunmaya başlar. 1979’a kadar sinemaya hizmet vermiş. Gülen Gözler, Mavi Boncuk, Kadir İnanır’ın rol aldığı Enayi burada çekilmiştir.
Köşke adını veren Stavro Yuanidis, Türkiye sinemasına 50 yıldan fazla hizmet etmiş, Türkiye’nin tek Rum ‘ar direktör’ü, yani sanat yönetmeni. Stavro Yuanidis, 1920’de Fener’de doğar. Ailesinin tüm fertleri zamanla Yunanistan’a göç eder. Fener Rum Lisesi’nden sonra terzilik işine girer. 1955’ten sonra, Fener’den arkadaşı olan Solon Eftimyadis’in desteğiyle sinema piyasasına girmiş.
92 yaşında hayatını kaybeden Platocu Stavro sanat yönetmeni olarak hizmet verdiği çalıştığı filmler arasında Haremde Kınalı Keklik, Biz Ayrılamayız, Kızım ve Ben, Üç Sevgili, Oğlum, Dört Kadın, Kırık Hayatlar, Yaprak Dökümü, Ağla Gözlerim.
Yeşilköy’ün bir de tabii kalbi kırık köşkleri var. Kimisi söylentilere göre perili, kimisi dümdüz, sıradan ama sik evler. Kim bilir içlerinde kaç kış, kaç bahar geçirilmiş eski yaşayanları. O evleri kendilerine yuva yapan sakinler, şimdilerde ya kaleme alınan anlatılarda ya da eski fotoğraflarda kalmıştır artık. Ama her bir köşkün bahçesinde köklenmiş bir hayat var, bunca yıl sonra bile.
EKONOMİDİSLER’İN KÖŞKÜ
MEHMET KâMİL BİLGEHAN (ESKİ YORGO) KÖŞKÜ
ARNAVUT HAYRETTİN BEY’İN KÖŞKÜ
RAYMOND KOKİNA EVİ
GOSTİNİ İSOLABELLA’NIN EVİ
SUCUYANLAR EVİ,
MUBAYACIOĞLU KARDEŞLER İKİZ EVLERİ
İTALYAN DEL GİORNALAR’IN EVİ
Yeşilköy’ün ünlüleri saymakla bitmez… İstanbul Ressamı Kont Amadeo Preziosi’yi, Osmanlı donemi matematikçisi Gelenbevizade’leri, Cankat ailesini, 1931 Mart’ında Türkiye güzeli seçilip Avrupa’da da dünya göz güzeli olan Naşide Saffet’i, meşhur Sahibinin Sesi’nin temsilcilerinden meşhur Vahram Gesaryan’i, Yeşilköy’de bir caddeye adı verilmiş olan Sabri Evranosgil’i, Türkiye Olimpiyat Komitesi eski Başkanı Sinan Erdem’i, Profesör Erdoğan Teziç’i; Keçecizade, Gelenbevizade gibi paşa aileleri, Arnavutluk'un son Osmanlı valisi Hayrettin Paşa, ilk pilotlarımızdan Tayyareci Mithat Nuri Bey, Meşrutiyet ve Cumhuriyet döneminin önemli yayıncılarından Ahmet İhsan Tokgöz, Kavala ailelerini, Bezmen’leri, Kocabıyık, Sipahioğlu, Arsay, Evrenos, Tansal ailelerini, Sucuyan’ları, Merter’leri, Doktor Sait Kurşuncu ve Kalangos’u, Gripin’in mucidi Necip Akar’ı, dünya sanatçısı Leyla Gencer’i, Belgin Doruk, gazeteci Uğur Dündar, şarkıcı Ayten Alpman’la Angelo’yu, baterist Nihat Sönmezer’i, Devlet Tiyatrosu sanatçısı Nihat Akçan’ı, Film yapımcısı Aram Gülyuz’u…
MURAT CANKAT KÖŞKÜ
PROF.DR. ALİ GORPE EVİ
GRİPİN MUCİDİ NECİP AKAR’IN EVİ
PEDRELLİ (BEZMENLER) YALISI
GESERYANLAR’IN (ASIM KOCABIYIK ”BORUSAN”) YALISI
AZNAVUR YALISI (ŞENGÖR EVİ)
UĞUR DÜNDAR EVİ
ARSAYLAR KÖŞKÜ
UZANLAR EVİ
DOKTOR OSMAN SAİD KURŞUNCU KÖŞKÜ
GÜRANİLER YALISI
Yeşilköy sokaklarının adlarını çok beğendiğimi ve ilginç bulduğumu söylemeliyim: Andelip Sokağı, Endaze Sokağı, Serbesti Caddesi, Yeşilzeytin Sokağı, Tayyareci Nuri Sokağı, Sübyan Mektebi Sokağı, Dr. Kalangos Sokağı, Naima Sokağı, Mirasyedi Sokağı, Gülibrişim Sokağı…
Yeşilköy, insana her şeyin nasıl gelip geçici olduğunu, zamanın her şeyin üzerini nasıl örtüp değiştirdiğini hissettiren son derece etkileyici bir semt olmasına rağmen Yeşilköy köşkleri hakkında bilgi toparlamakta yetersiz kaldım. Yeşilköy, İstanbul deryası içinde, muhteşem zenginliklere sahip, tarihimizde çok önemli kimi olaylara sahne olmuş, küçük bir yerleşim yeri. Ancak her zaman kapalı bir kutu gibi kalmış ne insanları ne de zengin tarihi dışarıya yeterince yansımamış.
Yetersiz de kalsam kullandığım kaynaklar yesilkoyum, istdergisi, istanbul apartmanlari, gezelimbiraz, geziyorumnet, turkiyenintarihieserleri, blogger, çeşitli gazeteler ve t24’e teşekkür ederim. Onlarda olmasa ne yapardık. Ancak sunu da söylemek istiyorum kaynaklar yetersiz ve hatta çoğu köşklerin ne tanıyanı ne yerini ne de hikayesini bileni var. Muhtar bile bilgi sahibi değil. Orada doğmuş, büyümüş hatta oturduğu evin tarihini bile bilmeyen kişilerin olduğu bir semt. Ben bu yazımda yerlerini, hikayelerini bulamadığım köşkler için birçok meşhur mimari kaynaklara, instagram adreslerine yazıp sordum. Henüz bilgi için geri donen olmadı. Dolayısıyla Yeşilköy yazımı yıllar içinde ögrendiklerim ile geliştirmek üzere şimdilik tamamlıyorum.
İstanbul’u gezmek biraz yorucu olabilir. İstanbul’a karşı bir sevginiz, tutkunuz varsa ve bu eşsiz şehrin bünyesinde biriken sayısız hatırayı öğrenme konusunda muazzam bir merak hissediyor iseniz, her şeye, ama her şeye değer!