Şişli - Feriköy - Kurtuluş Gezisi
Old Istanbul is New Istanbul!
İstanbul’un eski güzellikleri, sanki hiç orada değillermiş gibi yeniden hayatımıza giriyor. Çoğumuz yaşadığımız şehri az tanıyoruz. Çünkü “Nasıl olsa buradayım, bir gün gider görürüm” tavrı. Şimdi artık bende oldukça yoğun bir öğrenme isteği başladı. Eskiden kayıtsızlıkla kaçırdıklarımı şimdi toparlamaya çalışıyorum. Bu da genel bir kural olmalı. Bazı şeyler ancak yok olurken ya da yok olunca değeri anlaşılıyor.
Yürümek! İstanbul’u yaya gezmek, en akıllıca olanı. Çünkü daha doyurucu ve özgürce gözlemler yapabiliyoruz. Biz de en rahat ayakkabılarımızı giyip, çantamızı ve suyumuzu alıp, bu sefer de Şişli’den, Feriköy, Kurtuluş rotasında yürümeye başladık. Varsın, uzun zaman alsın. İstanbul hep burada. Zaten gezmekle bitmez, bitmeyecek…
Şiş yapımıyla uğraşan ve şişçiler diye anılan bir ailenin burada bir konağı olduğu ve Şişçilerin Konağı’nın zamanla değişikliğe uğrayarak ‘şişlilerin konağı’ hâline gelmesiyle semtin adının Şişli olarak kaldığı anlatılıyor.
Kurtuluş taraflarında daha çok Rumların, Şişli’de ise Yahudiler ’in evleri var.
Mecidiyeköy’de bulunan Rum Ortodoks, Ermeni ve İtalyan Musevi mezarlıkları yan yana…
Ortodoks dinine mensup, çoğunluğu Rum olmak üzere Rus, Sırp ve Bulgarların mezarlarının bulunduğu Şişli Rum Ortodoks mezarlığında Metamorphosis denen bir de şapel var. Mezarlıkta yer alan heykeller arasında antik Yunan heykellerini andıran anıt mezarlarda, eserleri Louvre müzesinde yer alan Fransız heykeltıraş Antonin Mercié, Kolokotronis heykelinin sanatçısı Lazaros Sochos, Tekirdağ Meydanı’nda bulunan Atatürk heykelini yapan Lazaros ve Theodoros Liritis kardeşler gibi tanınmış sanatçıların devasa heykelleri var.
Şişli Ermeni Mezarlığı, 1865 yılında kurulmuş. 1893 yılında mezarlığın girişinin iki yanına görevliler ve din adamları için binalar yapılmış, 1903 yılında Patrik Mağakya Ormanyan ve Mihran Kalfa’nın tasarladığı kemerli bir kapı eklenmiş ve idari binalar yenilenmiş. Açıkhava müzesi olarak nitelendirilmeyi hak eden mezarlıkta yer alan anıt mezarlar ve heykeller oldukça ilgi çekici.
Şişli İtalyan Musevi Mezarlığı, Sultan Abdülaziz'in 15 Cemaziylahir 1284 tarihli Fermanı ile 1855’de Kırım’dan İstanbul’a göç eden 400 kadar Yahudi ailesine ayrılmış, zamanla Yabancı Musevi Cemaati’nin mezarlığı olmuş, daha sonra da İtalyan Musevi Cemaati’nin kurulmasıyla bu toplumun kullanımına girmiş. Mezarlığın iç kapıdaki bir plakada ise Abdülaziz’in fermanı bulunmakta.
Mecidiyeköy’de bulunan Rum Ortodoks, Ermeni ve İtalyan Musevi mezarlıkları dışarıdan görülerekbir zamanlar Zeki Müren’in Helal, Alınteri ve Müren apartmanlarına ev sahipliği yapmış, İstanbul’un elit sokaklarından kabul edilen Hanımefendi Sokak’tayız.
Rey kardeşlerin Lüküs Hayat’ın ünlü şarkısı “Şişli’de bir apartman/Yoksa eğer halin yaman” diye başlar. 1933’te yazılan operet aslında 1920’lerin İstanbul gerçekliğinin altını çizmiştir. Popüler kültürün bu sevimli örneği Yakup Kadri’nin Kiralık Konak’ında da görülür. Aksaray’dan konak terk edilir ve aile Şişli’de bir apartmana yerleşir.
Yüzyıl sonunda Pera yükünü almaya yüz tutunca Şişli ve Teşvikiye’de yerleşim teşvik edilmiş böylece zamanın Art Nouveau binaları buralarda yayılmaya başlamış.
Bulgar Eksarhlığı hemen bitişiğinde minik bir başka meşhur sokak. Rikaptar Sokak. Lütfi Akad’ın anılarında anlattığına göre 1940’ların sonunda sinemada başlayan yeni dönemin filmleri, bu sokakta (bugün de aynı adla duruyor), tek katlı eski bir garajda yapılırmış. Bu garajda Necib’in Platosu derlermiş kendi aralarında. Aslında Rikaptar, Osmanlılarda hükümdarın ata binerken üzengisini tutan kişi demek.
Abide-i Hürriyet Caddesi’nde bulunan Karagözyan Ermeni Okulu. Dr. Neskov isimli bir Rus doktor tarafından hastane olarak inşa edilen bir binanın içinde 1912’de açılmış. Dikran Karagözyan’ın vasiyeti doğrultusunda ve Surp Pırgiç Ermeni Hastanesi yetimhanesinden 113 öğrenci ve 16 kişilik öğretmen kadrosu getirilmiş. Yetimhanenin, erkek yetimlere bakmak ve onlara zanaat öğretmek konusunda önemli bir rolü varmış. Bugün onarılmış binada anaokulu, ilkokul ve ortaokul bölümleriyle faaliyet göstermektedir. 110 yılı aşkın bir süredir eğitim kurumu olarak topluma hizmet etmekte.
Şimdi biz yola Şişli Meydanı Şişli Cami’sinden devam edelim. Binlerce defa önünden geçtiğim bu camiye ilk defa alıcı gözüyle bakıyorum.Halaskargazi Caddesi ile Abide-i Hürriyet Caddesi arasında merkezi bir konumda yer alan Şişli Merkez Camii, Cumhuriyet döneminde şehirde inşa edilen ilk cami. Ayrıca Eminönü Yeni Cami’nden sonra Klasik Türk Mimarisi tarzında inşa edilen ilk cami olması bakımından önemli bir yere sahip. Mimarı Ali Vasfi Egeli.
Caminin karşısından yüzümüz Taksim’e doğru sağa saptığımızda Bomonti’ye geliriz.
Bomonti bu çevrede sanayinin ilk başladığı yerlerden biri ve ilk önemli fabrika da bugün hala çalışan Bomonti Bira Fabrikası’dır. Fabrika bile çok şık… Bir zamanlar, İstanbul’un ortasında, insanların yemyeşil bir bira bahçesinde buluşup sosyalleştiği bir vaha hayal edelim. İsviçreli Adolf ve Walter Bomonti kardeşler, günümüzden 130 yıl önce bu hayali gerçekleştirmişler. Son restorasyonla beraber burası Bomontiada adını aldı. Yeme, içme, eğlence mekanlarının ve Ara Güler Müzesi’nin bir arada bulunduğu kompleks şehrin kültür ve yaşam döngüsüne katkısını sürdürmekte.
Bir Trivial Pursuit sorusu: Adını biradan alan İstanbul semti neresidir? Bomonti!
Böylesine bir günde bira içmek için keyifli bir avlu, serin, ferah, dedik ve The Populist’te mola verdik. Tarihi Bomonti Bira fabrikasının mirasını devralmış bu fabrika binasındaki The Populist özel olarak üretilen “Torch” markasının biralarının satıldığı bir restoran. Bomonti Bira Fabrikası’nın bira kültür elçisi olarak mirasını sürdürüyor. Scottish ale, Kölsch, pale ale, Indian ale, Torch, red ale ve kendi yaptıkları diğer değişik biralarının yanı sıra şişe bira olmak üzere toplamda 23 çeşit bira mevcut. 6 çeşit biranın tadabileceğiniz tadımlık set olan red ale, ipa, pale ale, buğday birası porter, honey pepper biraları tavsiye ederim.
Fabrikanın yakınında bir de ilginç kilise bulunuyor. Notre Dame De Lourdes Gürcü Katolik Kilisesi. Oldukça eski bir Hıristiyan kilisesini oluşturan Gürcüler aslında Ortodoks’tur, ama Ermeni Gregoryenler gibi onların kilisesi de büyük ölçüde ulusal ve bağımsızdır. Katolik Gürcü ise fazla sık rastlanan bir grup değil. Ama işte, belli bazı Katolik misyonerler bazı Gürcüleri saflarına çekmiş.
Dünya üzerinde çok az sayıda bulunan ve İstanbul’daki tek Gürcü Katolik kiliselerinden biri ve 1861 yılında Osmanlı İmparatorluğu’nun Gürcü vatandaşları için Katolik Gürcü rahip Petre Harisçiraşvili tarafından kurulmuş. Kilise halen Katoliklerin elinde, hatta hemen yanındaki binada kütüphanesi ve arşivi mevcut ama Gürcü bir cemaat artık kalmamış.
Tarihi Bomonti Bira Fabrikası ve MSGSÜ Fen Edebiyat Fakültesi’nin yanında Fransız Fakirhanesi ya da Bomonti Huzurevi var. İstanbul Başpsikoposu Bonnetti, 1892 yılında kimsesiz fakir yaşlılar için huzurevi kurmak istemiş ve hayırseverler tarafından 1896’da Kurtuluş ve Feriköy civarında yaşayan varlıklı Fransız asıllı vatandaşların gayreti ile inşa edilmiş. İstanbul’daki 19. yüzyıl Fransız mirasının önemli yapılarından ve Yoksulların Küçük Kız Kardeşleri Cemaati tarafından yönetilmekte. Bina U formunda ve içerisinde bir şapel yer almakta.
Ruhu Olan Apartmanlar… Kimisi önünden geçerken dikkat bile kabartmadığımız, kimisi daha sokağın başından güzelliğini belli eden apartmanlar…Üzerindeki kabartmalarda gururla mimarının adını taşıyan veya adı sanı belirsiz. Kapısını aralayınca hikâyelerinde yol alacağınız türden apartmanlar... Tarihe bir şekilde isimleri yazılmış, arada anılan, arada unutulan ama bundan böyle önünden geçerken hatırlanacağını umduğum apartmanlar…
* Halaskargazi Cad. No:150’deki Çankaya Apartmanı. Halaskargazi’nin anlamı “Kurtarıcı Gazi” demek. 1920’lerde yapıldığı bilinen apartmanın ilk ismi Appart Sebouhian imiş. Belli ki Cumhuriyet döneminde Çankaya ismini almış. Mustafa Koç, 1960 yılında dedesi Vehbi Koç’un İstanbul’a taşındığında aldığı Şişli’deki bu apartmanda doğmuş. Yapının merdivenli girişi binanın orta aksında yer almakta. Çankaya Apartmanı, Art Nouveau üslubuyla tasarlanmış. Cephelerde kıvrımlı ögeler ve bitkisel motifler görülmekte.
* Halaskargazi Caddesi No: 159, İstanbul Apartmanı.
* Ziraat Bankası binası. Banka, “Kirayı ödemiyor” diye Şişli Belediyesi’ni mahkemeye vermiş. Şişli Belediyesi ise, “Yaptığım tadilat kiranın çok üstünde” demekte. Uzayan tadilat ve dava nedeniyle Şişli’nin göbeğindeki tarihi bina 7 yıldır âtıl vaziyette bekliyor. Şimdi her iki taraf davanın sonuçlanması bekliyor.
* Halaskargazi Cad. No:74’te Sebat Apartmanı. Apartman girişi cephede orta aksta bulunmakta. Karma sistemli inşa edilen yapının tasarımında Art Nouveau üslubunun etkileri görülmekte. Sebat Apartmanı 1920’li yılların ortasında inşa edilmiş ve mimarı Rafael Alguadiş.
* Sebat Apartmanı’ndaki Agos Gazetesi’nin eski çalışma ofisi 23,5 Hrant Dink Hafıza Mekânı. 19 Ocak 2007’de bir suikast sonucu kaybettiğimiz Hrant Dink’in anısına kurulan mekân. Hrant Dink’in 23 Nisan 1996’da Agos’ta yayımlanan ‘23,5 Nisan’ başlıklı köşe yazısından alıyor. Hafıza Mekânı ziyaretçi arşiviyle ve sunduğu içerik ile bir araştırma, üretim, bilgi edinme, paylaşım, diyalog ve tefekkür mekânı olarak faaliyet gösteriyor.
Halaskargazi Caddesi üstünde, sağda Bulgar Patrikhanesi, Bulgar Eksarhlığı’nın bahçe içindeki binası var. Burası Dünya Kiliseler Birliği olarak da biliniyor.
Bulgar asıllı devlet adamı Stefan Bogoridi, 1845 yılında, İstanbul’da bir Eksarhlık, Bulgar Kilisesi, matbaa ve okul açılması için hükümete yazılı bir dilekçeyle müracaat etmiş. Bu talep geri çevrilmiş. Israrlı çabaların sonucunda, 28 Şubat 1870 tarihinde, Bab-ı Ali’nin yayınladığı bir ferman ile bağımsız bir kiliseye hemen izin verilmese de Ortaköy semtinde bir “papaz evi” kurulmasına izin verilmiş. Kurulan bu papaz evi ile Bulgar Eksarhlığı’nın temelleri atılmış. Eksarhlık, 19. yy. sonlarında inşa edilmiş olan bir köşkü satın alarak Şişli Abide-i Hürriyet Caddesindeki bu köşke taşınmış. Eksarh I. Yosif’in 1907 yılında satın aldığı bu köşk, Şişli’de bugün hâlâ kullanılmakta olan Bulgar Eksarhlığı binasıdır.
Osmanlı imparatorluğunda yaşayan Bulgar Ortodoks Hristiyanların din ve eğitim haklarını sağlayan aynı zamanda koruyan bir kurumdur. Eksarhane kelime anlamı olarak Eksarhın yani Bulgarların en üst dini liderinin yaşadığı ve yönetim organlarının bulunduğu rezidans olarak kullandıkları bina ve yaşam alanıdır.
Eksarhlık, günümüzde Bulgar Patrikhane’sinin temsilcisi konumunda.
Taksim yönünde sol kolda, Halaskargazi Caddesi üzerindeki Atatürk Müzesi. Mustafa Kemal Atatürk’ün Millî Mücadele çalışmaları sırasında, Aralık 1918 ve 16 Mayıs 1919 arasında kiracı olarak kaldığı ev. Atatürk, annesi ve kız kardeşi ile bu binada yaşamış. 1919’da Anadolu’ya geçmeden önceki siyasi ve diplomatik temaslarını buradan sürdürmüş. Koleksiyonunun önemli bölümünü Atatürk’ün kişisel eşyaları, üniformaları, fotoğrafları, elle yazdığı çeşitli belgeler, madalyalar ve İbrahim Çallı’nın Atatürk portresinin yer alıyor.
O dönem pembeye boyalı olduğundan anılarında hep “pembe ev” olarak geçermiş. Doğrusu bende orayı bugüne kadar hep pembe ev olarak biliyordum.Yapımı ise 1908’de, Osep Kasapyan tarafından art nouveau stilde gerçekleşmiş.
Feriköy ve Kurtuluş semtleri, Harbiye-Şişli güzergâhının sol tarafındaki sokakları kapsıyor. 19.yy’da madam Feri’nin bahçeleri diye tanınan ve adını bu arazilerden alan tarihi Feriköy ağırlıklı olarak komşusu Kurtuluş gibi hayli kalabalık bir gayrimüslim cemaati barındırıyor.
Feriköy, 18. yüzyıla kadar çoğunlukla Rumların ikamet ettiği Aya Dimitri Köyü olarak bilinir. Rivayet odur ki, Aya Dimitri’deki ormana avlanmaya gelen Sultan III. Ahmet av sırasında attan düşer ve yaralanır. Civarda av köşkü bulunan Fransız soylusu Pierre Ferry, attan düşenin sultan olduğunu bilmeden yardıma koşar. Sultan da Mösyö Ferry’nin hatırasına o bölgeye Feriköy adını verir. Sonraki yüzyılda Feriköy’de Bomonti kardeşler tarafından kurulan bira fabrikası nedeniyle de fabrikanın etrafındaki alan Bomonti olarak adlandırılır.
Kurtuluş ise, Tatavia adıyla tanınırdı. Eskiden burada at çiftlikleri vardı ki “tatavia” sözcüğü de zaten bu anlama gelir. Kanuni zamanında “tersaneli” diye nitelendirilen binlerce esir buraya yerleştirilmiş.
Mahalle kültürünü hâlâ yaşatan yegâne semtlerden Kurtuluş.
Ünlü çiçekçi Sabuncakis’in kurulduğu, merkezinin ve bostanlarının (günümüze kalmasa da) olduğu yer de Kurtuluş’tur.
Hristo Hrisantos Tatavla’nın en ünlü isimlerinden biri. Türkiye’nin ilk seri katili diye yazar kayıtlar. 13’ü polis, 21 kişiyi öldürmüştür. Dolapdere Karakolu Komiser Muavini Muharrem Alkor tarafından 1920 yılında öldürülmüştür. Alkor daha sonra ‘Hrisantos’u ben öldürdüm’ isimli bir kitap yazar.”
İstanbul sokaklarında dolaşırken kafanızı kaldırıp sokak adlarına baktığınızda zaman zaman çok şaşırırsınız.
Şişli Cumhuriyet mahallesi Arpa Suyu sokağındaki sıra evler fotoğraf çekmeden geçilmeyecek sokak. Vakti zamanında, şişli yönünden Bomonti bira fabrikasına ulaşmak için kullanılan en kısa yol olduğu için bu ismi almış.
Şunu söylemeliyim ki, İstanbul’da gayrimüslimlere ait mezarlıklar yüksek duvarlı, kapıları kilitli ve gezmeye izin verilmeyen yerler olmuş. Halbuki mezarlıklar herkese açık yerler olmalı. İçeri giremezsiniz demek bence ayrımcılıktır. Böylesine ünlü, gösterişli, askeri mezar, lahit ve anıtların bulunduğu iki mezarlığı görememek bizim tarafımızdan hoş karşılanmadı ve gerekli mecralara şikâyette bulunacağız.
Her neyse ziyarete açık yazmasına rağmen içeri alınmadığımız ve kapısından baktığımız Feriköy Protestan Mezarlığında,Meyer saat markasının ustalarından üç kuşak Johann Meyer, Emil Meyer ve Wolfgang Meyer, İsviçreli sanat tarihçisi Ernest Mamboury ve İngiliz diplomat ve gazeteci William Churchill yatmakta. Mezarlığı yönetme görevi Hollanda, İsveç, Macaristan ve İsviçre’de ve iki yılda bir değiştirmekteymiş.
Hemen karşısında da Feriköy Latin Katolik mezarlığı var. Sultan Abdülmecit 1857 yılında İstanbul’da yaşayan Katolikler için mezarlık tahsis etmiş ve daha sonra değişik yerlerdeki Katoliklerin mezarları da burada toplanmış.
Macarların büyük liderlerinden István Széchenyi’nin oğlu modern itfaiye teşkilatını kuran Ödön Széchenyi de buraya defnedilmiş. Bugün İstanbul’daki İtfaiye müzesi (Kont Seçeni İtfaiye Müzesi) de onun adını taşımakta.
Macar ressam Kálmán Beszédes’in mezarı, Türkiye’nin ilk şapka üreten işyeri sahibi olan ve aynı zamanda Macarlar Derneği’nin başkanı Macar József Ürményházi’nin mezarı, Macar kolonisinin bir zamanların ruhani lideri, Cizvit papazı Janos Vendel!in mezarı da bu mezarlıkta.
Mezarlığın güney duvarında Çanakkale savaşında hayatını kaybeden Macar askerleri için hazırlanan bir kitabe bulunmakta.
Bir bardak kahve ile derin düşüncelere dalıp, empati duygularımızı geliştirmeye gayret ederek, içinde ömür sürdürdüğümüz zamandan sıyrılarak, o gördüğümüz eserlerin yapıldığı zamanlardaki İstanbul’da yaşadığımızı, eski insanların arasında olduğumuzu düşleyerek yorgunluğumuzu atmak için Kurtuluş Caddesinin başında, Feriköy’e doğru ikinci paraleli Savaş sokağında, radarımıza takılan yeni nesil kahveciler arasında Siete Cafe’de (7’nin İspanyolca dilindeki) likör ve kahve eşliğinde antik bahçesinde mola verdik..
Burası 1919’dan beri Marisa Gormezano’nun ailesine ait, Gormezano Palas, yedi katı ile bölgenin en yüksek binası. Hatta, Dünya Savaşı zamanı binanın tepesine, bölgenin en yüksek binası olduğundan güvenlik için uçaksavar konulmuş.
Siete’ye girişte sizi duvarda asılı bir gazete kupürü ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün şapkasıyla selam verdiği bir fotoğraf karşılıyor. Marisa Hanım’ın dedesi Adolf Loker meğer Atatürk’ün şapkacısıymış.
Marisa Hanım ve kızı Joel ile bu büyüdüğü binanın alt katında Siete’yi işletiyorlar. Binanın üst katları hala konut. Ayrıca burada düzenli olarak seramik kursu veriliyor.
İstanbul lezzetlerinden bahsederken, İstanbul’da yaşamış ve kente birçok değer kazandırmış Kurtuluş gayrimüslimlerin lezzetlerine değinmemek olmaz!
Adını genelde Paskalya yortusunda duyduğumuz; “bayram çöreği” olarak da geçen Paskalya çöreği bunların arasında geliyor. Kurtuluş’un paskalya çöreği, en az Ermeni mezeleri kadar meşhur. Yunanistan’a göç etmek zorunda kalan Yorgo Bey’den devralınan pasta imalathanesi sayesinde açılan, Üstün Palmie Pastanesi (Baruthane Caddesi No:63) bu yerlerden biri. Paskalya zamanı kapısından damla sakızlı mis gibi Paskalya çöreği kokusu sızıyor, bomba (resimdeki renkli şekerler) ve el yapımı likörlü çikolatalar tezgâhları süslüyor.
1994’ten beri Kurtuluş Caddesi no:110’da yer alan minicik Damla Dondurma ve bozası.
Yaklaşık 50 yıldır hizmet veren, tavukgöğsü ve kazandibiyle meşhur olan Göreme Muhallebicisi.
1946 yılında Haralambos Dados tarafından Kurtuluş semtinde kurulmuş nefis Profiterol, Ekler, Şu Karamel (Ballı Baba), Tartolet, olan Nazar Pastanesi.
Kurtuluş Caddesi üzerindeki Tarihi Pelit Turşucusu 1956’dan beri aynı ailenin işlettiği bir dükkân. Her mevsime yakışan hem yararlı hem eğlenceli probiyotik içecek.
Buram buram İstanbul kokan “yine mi güzeliz yine mi çiçek hamdolsun, taze mi bitti topik canın sağ olsun” sözlerinde geçen topiği. Bugün birçok meyhanede servis edilen topik, sandığımızın aksine bir meze olarak çıkmamış ortaya. Yedi haftayı kapsayan Büyük Perhiz döneminde (et ve süt ürünleri olmadan) tüketilen bir yemekmiş zamanında. Sonradan içkilerin yanına yenilen bir tür meze olarak sunulmaya başlanmış. İçerisinde iyice pişmiş soğan, fıstık, kuş üzümü, bol tarçın ve yenibahar var. Dışıysa nohut ve patates püresinden oluşuyor. Rakı yanına çok yakışan bu mezeyi bulacağınız adres seyyar Topikçi Musa.
Kurtuluş Caddesi üzerinde birçok tarihi aparmanlar bulunmakta.
*Şahin ve Ülkü Apartmanı (Bozkurt No:13)
20. yy. genç Cumhuriyet yapısının mimarı Apostol Mavpodoglou. Neoklasik ve art nouveau üslubun Tatavla’daki bir diğer örneği. Bina tek bir blok şeklinde, 5 katlı Neo Klasik ve Art Nouveau üslubunda tasarlanmış.
*Zafer Apartmanı (Duatepe No:16)
Yapım tarihi tam olarak bilinmiyor. Toplam 5 kat ve Art Nouveau üslubuna göre tasarlanmış.
*Sevinç Apartmanı (Bozkurt No:17)
Toplam 8 katlı olan yapıda Art Deco ve Art Nouveau etkileri görülmekte. Binanın yüzeylerinde taş kabartmalar yer almakta. Tüm katlarda Fransız tipi balkonlar kullanılmış.
*Sümer Palas (Bozkurt No:27)
Bodrum katla birlikte toplam 7 katlı. Art Nouveau üslubuyla inşa edilmiş olan yapı, simetrik olarak tasarlanmış ve cephelerinde bitkisel motifli taş işlemeler yer almakta. Her katta 4 adet boydan pencere ve her pencerenin önünde Fransız tipi balkon bulunmakta.
*Saffeti Paşa Apartmanı (Bozkurt No:43)
Bodrum kat ve sonradan eklenen bir katla birlikte toplam 7 kattan oluşmakta. Bitişik nizam olarak konumlanmış. Zemin ve birinci kat cephelerinde taş kaplama görülüyor. Cephesi yeşil renge boyanmış. Her katta 3 adet pencere ve her pencerenin önünde balkon bulunmakta.
Bir şehrin hayatı sokaklarındadır. Hareket ettiğimiz, bağlantı kurduğumuz, alıp sattığımız, izlediğimiz ve dinlediğimiz, sevdiğimiz ve öğrendiğimiz yerdir. Evlerimiz sokakların gürültüsünden ve kaosundan kaçmak için bir sığınak olsa da yine de sokaklarda akıp giden hayatın bir parçası olmak isteriz.
*Baraz Apartmanı / Galeri Baraz (No:141) 1900 yılında inşa edilmiş. 1924’te Baraz Ailesi binayı satın almış. İstanbul’un en köklü sanat galerilerinden biri olan Galeri Baraz, 1975’te Yahşi Baraz tarafından kurulmuş. Yahşi Baraz’ın apartmanı olan Baraz Galeri, içerisinde Burhan Doğançay’dan Mehmet Gün’e önemli sanatçılarla beraber genç sanatçıları da barındırıyor. İçerisinde tam film sahnelerinden fırlamış kendine ait binlerce sanat kitabı ve tablo ile dolu olan bir çatı katı var.
*Zigana Apartmanı (No:32)
1990’lı yıllarda standartlaşan planla hızlıca inşa edilen apartmanların süs ihtiyacını gidermek için mozaik çalışmalara başlanmış. Ardında zenginleşen üst ve orta sınıfın yaşadıkları mekanları sanatla daha farklı kılmak istemişler. Zigana Apartmanı’nın ön cephesine yerleştirilen kişiye özel pano, ünlü seramik profesörü ve ressam Jale Yılmabaşar imzası taşıyor.
*Kurtuluş Cad. No:149 M&M apartmanı (şu an ne yazık ki yıkılıyor)
Güngör Kondu’nun MM Matild Manukyan (Manukyan Babası Ermeni tenor annesi İsviçreli balerin olan Notre Dame de Sion mezunu bir aristokrat Türk Ermenisi. Vergi rekortmeni olan Manukyan’ın tüm Türkiye tarafından tanınmasının sebebi ise, genelev patroniçesi olması) monogramlı rölyef çalışmasından son kalanlar.
*Tepeüstü Palas (Duatepe No:36)
5 kattan oluşan binada diğer tüm apartmanlar gibi Fransız tipi balkonlar görülmekte. (Fransız Balkonları, Fransa’da ilk kez görülen, ortalama 50 cm genişliğinde, tek kişilik, oldukça güvenli, hava alma amaçlı kullanılan ufak balkonlardır. 19.ve 20yy. da Art Nouveau, Neo Klasik, Neo Barok tarzda inşa edilmiş ve deprem yönetmenliğiyle güvenlik amaçlı Fransız Balkonlarına öncelik verilmiş). Bina Art Nouveau üslubuyla inşa edilmiş. Cephelerde taş işçiliği görülmekte. Yapı şu an konut ve işyeri olarak kullanılmakta.
19.yy. kalan ama biçimleri değişen bazı mabetleri de Kurtuluş’ta görebilmeniz mümkün. Aya Dimitrios Kilisesi bunlardan biri.
5 yüzyıllık kilise… Kanuni Sultan Süleyman dönemindeki adıyla Tatavla’ya Sakız Adası’ndan tersanelerde çalışmak üzere 10 bin kadar Rum esir yerleştirilmiş. “Tersaneliler” olarak adlandırılan bu esirler, ilerleyen zamanda tulumbacılık ve ayakkabıcılıkta da maharetli olduklarını kanıtlamışlar. 1535 yılında inşa ettikleri ve Aya Dimitri olarak da bilinen Aziz Demetrius Kilisesi halen ayakta.
Dış ve iç mekanda oldukça süslü olan kilisenin ahşap oymalı ve altın kaplamalı ikonası kilisenin en önemli eserleri arasında. Kurtuluş Rum Cemaati Vakfı’nın merkez kilisesi olmasıyla da önemli.
Birkaç blok ötesinde, Omuzdaş sokağında Aya Dimitri Kilisesi’nin batısında, Ayios Athanasios Rum Kilisesi diğer adıyla Aya Tanas Kilisesi var.
Temeli Sultan Abdülmecid’in izni ile İstanbul Patriği Kirillos Efendi döneminde, Tatavla’nın dini lideri Argiropoleos Serafim tarafından kurulan ve 1858 yılında ibadete açılan Aya Tanas ya da Ayios Athanasios Kilisesi 1896 yılının haziran ayında İstanbul’u alt üst eden büyük depremden sonra tamirat görerek günümüze ulaşmış. Yapının inşası Tanzimat ve Islahat Fermanları ile kubbeli kilise inşa etme yasağının kalktığı döneme denk gelmesiyle, İstanbul’da yapılan ilk ve Tatavla’nın da tek kubbeli kilisesi özelliğini taşıyor.
Kurtuluş’ta başka bir diğer kilise ise Aya Elefterios Rum Kilisesi adını taşıyan kubbeli anıtsal bir yapı.Eleftherios Kilisesi ve Mezarlığı olarak da adlandırılmakta. 1860 yıllarında, İstanbul’daki kolera salgını nedeniyle mezarlıkların yerleşim yerlerinin dışına taşınması kararı sonucunda, bu bölgenin mezarlık olarak kullanılmaya başlandığı bilinmektedir. Kilise, Ayios Eleftherios Kadınları Derneği tarafından 1880 yılında yapılmış ve mezarlığın içerisindeki, girişe yer almakta.
Şahdet sokağında bu kez bir Ermeni mabedi olup Surp Vartanes’i görüyoruz.
Arazisi bir Süryani tarafından bağışlanan kilise 1931 yılında Patrik Mesrob I. Naroyan tarafından ibadete açılmış. Bu yapı pek çok Kilise yapısı gibi Ahşap olarak yapılmış ve birçok defa yenilenmiş. Kilise binasının yola cephesi bulunmadığı için bahçeye betonarme bir yapının altından geçilerek ulaşılmakta. Kilisenin çan kulesi oldukça özgün.
1868 tarihli Aya Apostoli, yani On İki Havari Kilisesi’de Kurtuluş mabetlerinden biri ve Avukat caddesinde bulunmakta.
1868'de inşa edilmiş olan bu Rum Ortodoks kilisesi oniki havariye ithaf edilmiş. 1949'da bir onarım geçirdiği içerisindeki kitabede yazılı. Kapalı Yunan haçı planında olan kilisenin kapısının üzerinde Ressam Haralambos tarafından yapılmış oniki azizin yağlıboya portreleri bulunmakta. 19 yy. sonlarından kalma binada bir kubbe kullanılmış. Kubbede Pantokrator resmi var. Ayrıca, içeride Basmacidis imzalı yağlı boya tablolar bulunuyor.
Artigiana Yaşlılar Evi, diğer adıyla Artigiana Düşkünler Evi, 16 Mart 1838 tarihinde İtalyan asıllı Giacomo Anderlich tarafından kimsesiz çocuklara ve muhtaç yaşlı kimselere yardım etmek amacıyla kurulmuş. Artigiana'da yaşamak. Huzur, Konfor, Güven, Sevgi. İçinde ihtiyarlamadan yaşlanmak demek. Sanatkârlar yurdu anlamına gelen kuruma, Sultan Abdülmecit, Sultan Abdülaziz, Avusturya İmparatoriçesi, Arşidük François Charles, Arşidük Maximilian, Bavyera Başpiskoposu gibi önemli kişilerin yardım ettiği bilinmekte.
Fransız Dame de Sion okulunun arkasında Notre Dame de Sion Fransız Lisesi’nin avlusunda bulunan Saint Esprit Kilisesi. 1846 yılında Monsenyör Hillereau tarafından yaptırılan o dönem yerleşimin çok az olduğu, şehir merkezinden uzak olarak kabul edilen arazi üzerinde inşa edilmiş. Vatikan Elçiliğine yakınlığından dolayı, şehirdeki en büyük Katolik Kilisesi olmadığı halde İstanbul’daki katedraldir. Kilise, bulunduğu bölgede inşa edilen ilk yapılar arasındadır. Tarihsel süreçte birçok kez yenilenen kilisenin ilk tasarımı ünlü mimar Gaspare Fossati’ye ait. 1922 yılında kiliseye İtalya’da üretilen üç yeni çan getirilmiş. Kilisenin iç mekânındaki tüm resimler Peder Antoine Marovitch tarafından yenilenmiş. Kilisenin avlusunda Papa XV. Benedictus’un heykeli bulunmakta. Papa, sol elinde adil barışı simgeleyen bir kâğıt rulosu tutar, sağ eli ise kutsama için hafif havaya kaldırılmış. Heykel heykeltraş Ouattrini tarafından tasarlanmış. Yapının bulunduğu alanın altında, kilisenin kurucusu Monsenyör Hillereau, Notre Dame De Sion rahibeleri gibi Hristiyan dininde önemli kişilerin yer altı mezarları yer almakta.
Cumhuriyet Caddesi ile Elmadağ Caddesi’nin birleşim noktasında konumlanmış,eskiden burada bulunan Ermeni mezarlığının adını taşıyan Surp Agop Apartmanı,1906 yılında mimar Anna ve Harutyun Çamçıyan tarafından yapılmış. Art Nouveau üslubu ile inşa edilen yapı, bodrum kat, zemin kat ve beş normal kattan oluşmakta. Cephelerinde cumbalarında bitkisel motifli taş kabartmalar yer almakta. Tarihi süreçte burası, vakıf binası, konsolosluk binası, depo, hastane gibi birçok farklı işlevde kullanılmış. Apartmanın giriş holü duvarındaki kitabede; ‘Anna ve Harutyun Çamçıyan’a bina yapımındaki yardımları için teşekkür; Diruhiyo Yağlıkçıyan ve Hovhannes Allahverdiyan’ın yardımları ile 1906’ yazmakta.
Kızımın ortaokuldan arkadaşı Cumhuriyet Caddesi’nden Elmadağ Caddesi’ne inildiğinde Arif Paşa Apartmanı’nda yaşıyor. Burası İstanbul’da dört büyük apartman ve büyük köşk yaptırmış olan, Osmanlı’nın son saray doktoru Sarıcazade Arif Paşa tarafından yaptırılmış. 800 metrekarelik, Cenova mimari tarzındaki binada 36 daire ve dükkân, büyük bir avlu ve ayrıca ahırlar bulunuyor. Yapılma amacı ise oldukça ilginç: saraydan ayrılmak zorunda kalan kişilerin, aynı hayatı devam etmelerine imkân sağlamak. Bu nedenle, oldukça yüksek tavanlı dairelere açılan kapılardan, çatı katında bulunan hizmetlilerin odaları birbirlerine bağlı. Birçok kere misafir olduğum bu binadan yine hayranlıkla ayrıldım...
Şan Sineması’nın da önünden Dolapdere yönüne indiğimizde solumuzda bizi İstanbul’un en önemli apartmanlarından biri, Mimar Konstantin Pappa’nın eseri Arif Paşa Apartmanı karşılar. Arif Paşa Apartmanını geçip sağa döndüğümüzde Papa Roncallisokağa saparız.
Orduevi’nin karşısına düşen Cebel Topu Sokağı’na girip Ölçek sokağına sapınca Vatikan Elçiliği’ne geliyoruz. Türk papa” olarak adlandırılan Angelo Giuseppe Roncalli1958-1963yılları arasında papalık makamında bulunmuş, Türkiye-Vatikan ilişkileri açısından önemli bir kişilikmiş. Zira papa olmadan önce, 1935’ten 1944’ekadar Papalık Temsilcisi olarak İstanbul’da görev yapmış. Katolik ibadetlerinde ilk kez Türkçe kullanılması, Türk siyasetçi ve bürokratları ile kurduğu ilişkiler, Avrupa’dan Nazilerden kaçan birçok Yahudi’ye yardım etmesi onun Türkiye’deki günlerindeki önemli faaliyetleri arasındadır. Bu sokağa yıllar sonra kendisinin ismi verilmiş. Türkiye’deki zamanının çoğunluğunu Ölçek Sokak’taki bu mekânda geçirmiş. Bu esnada kaldığı binanın ve buradaki şapelin durumu oldukça kötü olduğundan zaman içerisinde şapeli elden geçirip, kütüphane ve arşivi tekrar düzenleyip. İstanbul’da geçirdiği yaklaşık on yıllık dönemi burada tamamlamış.
*Papa Roncalli Sokak No: 128’de Agos Gazetesi.
Cumhuriyet döneminin Türkçe-Ermenice olarak yayımlanan ilk gazetesi)ve Hrant Dink Vakfı’nın çalışmalarını sürdürdüğü Anarad Hığutyun Binası uzun yıllar boyunca Pangaltı Anarad Hığutyun Okulu’na ev sahipliği yapan bir mekân. (Anarad Hığutyun bir rahibeler tarikatının adıdır. Anlamı, lekesiz gebe kalmaktır. Ermeni Katolik toplumunda özellikle yoksul ailelerin kız çocuklarının kendilerini dinî hayata adamaları ve eğitimlerinin sağlanması amacıyla, 1840’ta kurulmuştur.
*Surp Agop Akaretleri (Sıra Evleri)
Fransa’da okumuş Osmanlı döneminin Ermeni mimarlarından Aram Tahtacıyan tasarlamış. Çünkü Elmadağ Surp Agop Hastanesi Vakfı’na gelir sağlamak istemiş. Daha sonra bu evler hastanede kalan, yaşayan bazı yoksul insanların da yaşam yeri olmuş. Şu an yeniden canlandırılmak üzere inşaat halinde.
Bu sokaklarda gezerken, son yıllarda iyice azıya alan bir inşaat ve gökdelen furyasına tanık oluyoruz. Bu sokaklar birbirlerini dik kesiyor ve hayri karanlık çünkü bu yüksek yapılar nedeniyle gün ışığının sokaklara ulaşabilmesi zor oluyor. Bu bina ve taşıt ormanı içinde tarihi eserleri neredeyse cımbızla arayıp bulabiliyorsunuz. Biraz sıkıntılı ama bu eski eserleri ve şehrin değişimini yerinde görmek heyecan verici.
İnsanları iki sebepten takip ediyorum; birinci sebep arkadaşım oldukları için, ikinci sebep ise paylaşımlarından yeni şeyler öğrenebildiğim, bana farklı yollar gösteren kişiler oldukları için. İşte bunlardan bu yazıma yol olan magger, istanbulapartmanlari, Murat Belge, Haldun Hürel, Sisşi Belediyesi, gezilecekyerler-listesi, kucukdunya, timeout, çeşitli instagram bloggerları, ülkemizdeki bir çok gazeteler gezmeyi aşk haline getirmiş ve bunları hepimizin paylaşımına internetteki yazıları ile açan gezginler… Hepinize çok teşekkür ederim. İstanbul’u enine boyuna tanımak ve zenginliği erişilemez zirvelerde bulunan tarihine azıcık olsa da sizlerden öğrenip, aktarabilmek, bu şehirde yaşayan biri olarak vefa borcum olmalı.
Sayenizde sevgi eşliğinde, içimizi dolduran heyecan duyguları, tarih bilgisi, İstanbul’a bağlılık gibi kavramların ivmesiyle yaptığımız bu gezimizin huzur verici tatlı yorgunluğu bize bir terapi gibi geldi.