948

Sirkeci, Eminönü, Kapalıçarşı Hanlar Gezisi

İstanbul, eşi bulunmaz geçmiş mirası ile her gün bize “merhaba” der, belki de hep bu kadar yakın olduğundan, belki de günlük koşuşturmadan vakit bulup bakamayız yanı başımızda duran bu kıymetli mirasa.

Tarihi Yarımada, zaman yolculuğu konusunda bir cennet. Kapalıçarşı, Mısır Çarşısı, Çemberlitaş ve Cağaloğlu güzergâhında hiç ummadığın yerlerde karşına bambaşka dünyalar çıkabiliyor.

Bugün 40 yıldır buralarda yasamış, çalışmış üniversite arkadaşım Mevlüt rehberliğiyle ve eşi Yasemin ile Sirkeci, Eminönü Hanlarını gezdim. Mevlüt günlerdir tek tek tüm hanları bölgelere ayırdı, güzergâhlarını çizdi hatta ön keşif bile yaptı. Sansımıza hava da mükemmeldi. Keyif ile gezdik.

Sokaklar, saraylar, müzeler derken şimdi sıra geldi İstanbul'un tarihi hanlarına. Fatih Belediyesi bölgede 200'e yakın han ismi veriliyor. Tabii bunların büyük çoğunluğu tarihi değil ve iş merkezi. O yüzden bu yazımda hem tarihi değeri olan han ve çarşıları gezmeye çalışacağım. Ayrıca bu bölgede her köşe başında bir han var ve benim yazdıklarımdan daha fazlasını göreceğiniz de aklınızda olsun. Sadece bazıları biraz eski, kişiliksiz dolayısıyla fotoğraf çekmeden girip çıktım.

İstanbul'daki hanlar her iki anlamda da kullanılan yerlermiş. Yolcular için otel, hayvanları için ise garaj olarak kullanılan, aynı zamanda ticaret yapılan mekanlarmış.

Sirkeci, Eminönü için “hanlardan kurulu bir dünya” tanımını seçmek yanlış olmaz. Eminönü, geçmişte de bugün de telaşlı kalabalıkların ve alışverişin adresi.

Geziye girişin yasak olduğu bir han ile başlamak istemezdim:) Ama başlangıç için en ideal bölge burası. Kapıdaki abiyi zorladım ama otel sahiplerinin izin vermediğini söyleyince vazgeçtim.

Sansaryan Han - Ermeni bir tüccar olan Sanasaryan tarafından 1895 yılında yaptırılmış. 1928 yılına kadar Patrikhane’ye aktarılmış. İstanbul Valiliği tarafından hanın gelirlerine el konmasıyla, denge değişmiş. Patrikhane dava açarak hanın gelirlerini tekrar kazanmış ve 3 yıl daha almaya devam etmiş. Valiliğin karşı dava açmasının ardından, süreç 1935’te han gelirlerinin devlete devredilmesi ve Patrikhane ile bağlantısının kesilmesiyle sonuçlanmış.

Uzun yıllar İstanbul Emniyet Müdürlüğü olarak kullanılan bina, ihtilal yıllarında ideoloji fark etmeksizin işkencenin adresi olmuş. Dik bir tabuta benzeyen hücreleri nedeniyle “tabutluk” ismi de yapıyla anılır hale gelmiş. Aziz Nesin, Sabahattin Ali, Nazım Hikmet, Vedat Türkali, Ece Ayhan, Atilla İlhan, Mihri Belli, Nuri İyem, Ahmed Arif, İlhan Selçuk, Ruhi Su burada işkence gören aydınlardan bazıları… "Burada yatanlar uykudan mahrum, aç ve susuzdur. 35 hücreden sadece 6'sında küçük pencere vardır, diğerleri hava almaktan da yoksundur. Birçoğumuz tabutlukta tutulma işkencesine maruz kaldık." diyen yazar Sabahattin Ali'nin "tabutluk" diye tarif ettiği hücrelerin olduğu bina.Şimdi lüks bir otel olarak açılmak için hazırlanıyor.

Metrodan Sirkeci garı yönünden çıkıp karşıya geçerek Hanlar, Çarşılar, Kapanlar gezimize başladık. Kapan neymiş diyenler için ufak bir bilgi: hanlarda bulunan büyük terazilere Arapça “kabban” deniyormuş.

Liman Han - 1. Ulusal Mimari akımının izlerini fazlasıyla taşıyan Liman Han, 1907 yılında Vedat Tek tarafından projelendirilmiş. Hanın yapımı sırasında, Vedat Tek saray baş mimarı olarak görev yapıyormuş. Tescilli bir kültür mirası olan han, uzun yıllar otel tartışmalarıyla anılmıştı.

Geçmişte Eminönü’ndeki hanlar hem gümrük hem de borsa işlevi görmüşler. Ürünlerin kontrollerinin yapılması, fiyatlarının belirlenmesi ve vergilendirmesi bu hanlarda gerçekleştirilmiş.

Hobyar Han / Kayseri Han - Eminönü’nde Mimar Kemaleddin Caddesi’ndedir. 1895’te Ermeni bir mimara yaptırılmış. Düzgün bir dikdörtgen plânı olan yapının dış cephesindeki taş işçiliği 19. yüzyılın art nouveau özelliklerini taşıyor. Üç kat ve onun üzerinde de çatı bulunan binanın orta kısmında üzeri camla kaplı bir avlusu bulunuyor. 27 odası mevcut.

Eminönü, tarihi birçok değeri barındırıyor ama ne yazık ki bu tarih tabela kirliliği ve özensiz vitrinlerle çirkin bir örtüye bürünmüş. İstanbul’un en önemli art nouveau eserlerinden olan Vlora Han da bu talihsizlikten nasibini alanlardan…

Vlora Han - Büyük Postane yanında. İstanbul’un en önemli art nouveau eserlerinden olan Vlora Han, Vedat Tek’in tasarladığı Büyük Postane’nin olduğu meydana bakan cumbalı bir ana cepheye sahip. Yan cephelerinde ise balkon bulunmuyor ama demir işçiliğinin çok güzel örneklerini görebileceğiniz zarif korkuluklar yerleştirilmiş.

Dördüncü Vakif Han- Sirkeci’deki tek 5 yıldızlı otel olan Legacy Ottoman Otel, 100 yıllık bir tarihe sahip. Binanın bulunduğu Dördüncü Vakıf Han, Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinin ünlü mimarlarından Mimar Kemaleddin tarafından İstanbul’a kazandırılan en güzel binalardan birisidir. Binanın bitimi savaşlar nedeniyle 1926’da tamamlanmış. İstanbul işgal edildiğinde bu bina Fransız askerleri tarafından kullanılmış.

Ankara Han - Bazı hanların sadece isimleri var çünkü ne kadar araştırsam da tarihleri hakkında bilgi bulamadım.

Agopyan Han- Hamidiye Caddesi ile Arpacılar Caddesi köşesinde bulunuyor. Binanın mimarı Levon Nafilyan. Levon Bey, bu toprakların ilk bevliye (üroloji) uzmanı ve aynı zamanda birçok askeri hekimin yetişmesinde rol oynamış bir hoca aynı zamanda. Bankalar Caddesi’ndeki İş Bankası binası ile Karaköy rıhtımındaki Hovagimyan Han da onun eseri. Levon Kordonciyan’ın terzi çıktığı yer burası.

Aslan (Fresco) Han- 1910 yılında inşa edilmiş. Hanın banisi, Musevi tüccar Aslan Fresco Efendi. Yapının sokaktan görülen iki cephesi var. Geometrik biçimlerle süslü balkon ve teras korkulukları da art nouveau üslubunda.

Sirkeci hanları gezdikten sonra yokuş aşağı inmek daha rahat olacağı için tramvay ile Beyazıt’a çıkıp, Kapalıçarşı’nın Beyazıt kapısından başladık.

Sahaflar Çarşısı ve İbrahim Müteferrika - İstanbul’un en eski kitap çarşısı. Eski ve antika niteliğindeki kitapları da bulabileceğiniz Sahaflar Çarşısı konum olarak Kapalı Çarşı’nın Fesçiler Kapısı ile Beyazıt Cami arasında kalıyor. Eskiden Kapalıçarşı içerisindeymiş ve yaklaşık 50 dükkândan oluşan bir yermiş. Şu anki yerinde ise Fesçiler varmış. Sonra yeri değiştirilmiş ve şu an ki sadece kitap satılan bir çarşı haline gelmiş. Çarşının ortasındaki büst bu topraklara matbaayı ilk getiren kişi olan İbrahim Müteferrika’ya ait.

Çarşılar kentlerin aynasıdır. Kent insanının yaşam kaynağıdır. Bir anlamda kentin çarpan yüreğidir çarşı. Bu yüzden her kentin merkezinde yer alırlar.

İstanbul’un Kapalıçarşı’sı da öyledir.

Sarnıçlı Han

Bodrum Han - Kapalıçarşı'da Yorgancılar Kapısı ile Çadırcılar Caddesi arasındaki han, İstanbul'daki hanların en eskisi. Fatih Sultan Mehmed'in İstanbul'u fethinin hemen sonra yapılmış. Eski bir Bizans yapısı üzerine oturan binanın otuzbir odası, dışarıda cepheye bitişik ondört dükkânı var. Eskiden İstanbul'a getirilen keten bezlerinin tüccarlara dağıtım merkezi olarak kullanılmış. Günümüze ilave inşaatlarla özelliğini kaybederek gelmiş.

Zincirli Han -Asırlık bir ağacın ve çeşmenin bulunduğu ufak bir avlu, etrafında iki katlı kuyumcu dükkânları, renkli duvarları ve yeşil panjurları ile orijinalliğini kaybetmemiş,18 yüzyılın sonlarına doğru inşa edilmişİstanbul'un en zengin hanı.

Ali Paşa Han -Çok değişmiş durumda olan o bölgede bulunan diğer iki handan hangisinin Ali Paşa tarafından yaptırıldığı bilinmemekte.

Ağa Han / Çinili Han - Kapalıçarşı’nın batısında Yorgancılar Sokağındadır. Arkasında Cebeci Hanı bulunmakta. Yorgancılar sokağı tarafındaki dar bir yol ile girilen giriş kapısında yuvarlak taş kemerli ve tonozlu bir geçit ile yamuk avluya bağlanır. Alt kat depolara ayrılmış üst kat ise oturma mekanları olarak düşünülmüş ama günümüzde hem revak hem de taş ve tuğra olan cephe mimarisi özelliğini kaybetmiş.

Dile kolay dünyanın en büyük çarşılarından biri olan Kapalıçarşı’yı gezmek o kadar da kolay değil. Onlarca kapı, han ve sokak.

Sarraf Han

Cebeci Han - Kapalıçarşı’nın kuzeyinde Yağlıkçılar Caddesi üzerinde bulunuyor. İnşa tekniği bakımından 18.yüzyıla ait olduğu düşünülen, iki avlulu ve iki katlı han, eskiden tüccarların konakladığı yerlerdenmiş. 1894 depreminde büyük hasar gören han, uzun süre harabe halinde kaldıktan sonra onarılarak.

Çukur Han - Kapalıçarşı’da Yağlıkçılar, Perdahcılar ve Tığcılar Sokağının çevrelediği üçgen alanın içinde. Avlulu ve iki katlı han. Bu han yanındaki Mercan Ağa Han ve Safran han ile bitişik.

Astarcı Han - Kapalıçarşı’da Yağcıklar caddesinde yer alan hanın kitabesi mevcut değildir. Bu nedenle bu hanı kimin yaptırdığı bilinmemektedir. Yapı tekniği bakımından 18. yüzyıl olarak tarihlendirilen bu han, dikdörtgen yapılıdır. Ortası avlu ve onun çevresinde iki katlı revaklı tiptedir. Ancak revakların çok azı günümüze ulaşabilmiştir. Bu arada Mevlüt’ten öğrendiğime göre meşhur örücü Zeki Usta yırtık eşyaları kumaş dokur gibi yamalıyormuş.

Örücüler Han ve Hamamı Tarkan, Mustafa Sandal gibi birçok ünlünün askerden sonra yıkandıkları yermiş.

Bir hanın yaşam öyküsü, bir şehrin ve mimarinin de yaşam öyküsünü üstleniyor.

Birçok han kişiliksiz, yıkık durumda, bakımsız. İçindeki dükkanların %98’i şahıslara ait olsa da dükkanların 3 binden fazla vârisi varmış. Hal böyle olunca da çarşı esnafı yenileme çalışmalarına sıcak bakmıyor.

Dünyanın en eski ve en büyük kapalı çarşısı 60 kadar sokağı üç binden fazla dükkânı ile adeta özerk bir şehir. Bir zamanlar yorgancılar, fesçiler, terlikçiler gibi meslek gruplarının bulunduğu çarşıda bu meslekler yalnızca birer sokak adı şimdi.

Evliya Han

Caferiya Han

Kizilay Şerif Pasa Han

Rococo Han - İstanbul’un en eski hanlarından biri. Günümüzde daha çok kuyumcu ve çantacıların olduğu bir iş merkezi olarak kullanılıyor. Yenilenmiş ve oldukça modern bir ortama sahip. Bu han gezeceğin diğer hanlardan çok farklı. Bir kere içerisinde asansörü var. Döne döne inen merdivenleri, renkleri, 5 katı ve 110 dükkanıyla hayli büyük bir yer. Yenilenerek modern bir görünüme kavuşan hanın esnafı ise daha çok kuyumculardan oluşuyor. Burası da tam fotoğraflık.

Tarihi hanlar yüzyıllar öncesinden izleri görebileceğimiz en güzel örneklerden biridir.

Yaldızlı Han

Pastırmacı Han

İhmam Ali Han -Kapalıçarşı bölgesinde Tığcılar ve Tarakçılar sokakları arasında Zincirli Han’a bitişik. Arka tarafında ise Kalcılar Hanı bulunuyor. Tek avlulu ve iki katlı.

Mercan Han

Kızlarağası Han - Kapalıçarşı'nın kuzeyinde Tığcılar, Perdahçılar ve Tacirler sokağının çevrelediği alandadır. 18. yüzyıla tarihlendirilen bu yapı yamuk bir avluya sahip iki katlı bir ticaret hanıdır. Zemin kat depolar, üst kat ise kullanıma ayrılmış olan bu hanın cephesi yola uyum sağlaması dolayısıyla muntazam olmayıp kırık hatlıdır. Cephe tuğla hatıllı taştan yapılmış ve ortadaki avluya bağlı. Avluyu iki katlı bir revak çevrelemekte. Avlunun sağındaki merdiven üst kata çıkışı sağlamakta olup bu merdiven orijinalliğini kaybetmiş. Alt kattaki revak kemerleri ilave mekanlarla bozulmuş.

Küçük Sarraf Han / Şelale Han

Meşhur Day Day Pastanesi - “Ürünler günlük değil saatlik!” dendiği için sabah 10:30’da koştura koştura glikozsuz doğal pancar şekeriyle yapılan meşhur elmalı kurabiye ve cocosu muhteşemdi. 1969 yılında Kapalıçarşı’nın içinde kurulmuş. Ermeni bir aile tarafından açılmış. Zaten ‘dayday’ kelimesi de Ermenice ‘dayı’ anlamına gelmekte. Ailenin ikinci kuşaktan ustası Levon Tekneci sağlık sorunları nedeniyle dükkânı, o zamanki çırağı Mustafa Takyan’a devretmiş. Çörekteki tahini Konya’dan, paskalya çöreğindeki damla sakızını Sakız Adası’ndan getirtiyorlarmış.

Day Day’da şeker yüklemesini bastırmak için en az onun kadar meşhur Gel Gel Börekçisine gidelim dedik. Burası da iki masalı salaş bir yer ama Bayram Usta’nın börekleri harika. Çıtır çıtır yemeye doyamazsınız. Peynirli, kıymalı, ıspanaklı, mantarlı, patatesli çeşit çeşit börek mevcut. Burada börek yemediyseniz İstanbul’da börek yememişsinizdir...

Barın Han- Buraya kadar gelmişken İstanbul'un tarihi yarımadasında, Çemberlitaş’ta 5 katlı bir binadaki Barın Han’a uğramadan geçmeyelim dedik. Uzun yıllar boyunca hat ve cilt sanatçısı Emin Barın’ın stüdyosu olan mekân 2019’dan beri sergi ve sanatçıların buluşma yeri. Hanın girişi bir sarnıcın üzerine kurulu ve binanın teras katından manzarası harika. Emin Barın, Türkiye’de hat sanatının akademik anlamda ilerlemesini sağlamış ve nice öğrenci yetiştirmiş çok değerli bir profesör.

Çukur Muhallebicisi - Kapalıçarşı’nın Mahmutpaşa Kapısı’na yaklaştığınızda, yolların kesiştiği bir noktada, adeta dokunsan yıkılacakmış gibi duran, bakır kubbeli, ahşap bir bina vardır. Gecekondu diyen cahil cühela takımı olsa da burası tarihi “Çukur Muhallebicisi”dir. Kapalıçarşı içindeki yaklaşık 4 bin 500 dükkândan biri olan bu yapının inşa yılı tam olarak bilinmiyor. Ancak, kapıya yakın olması, yolların kesiştiği noktada ve tam da yolun ortasında, yolu keser şekilde bulunuyor olmasından karakol veya gümrük kontrolleri maksadıyla yapıldığı tahmin ediliyor. Günümüzde hatırlanan ismi Çukur Muhallebici olsa da bir dönem Çukur Kule olarak da anılmış.

Hangi isim kullanılırsa kullanılsın, ortak özelliğinin” Çukur” ifadesi olduğunu siz de fark etmişsinizdir. Bunun nedeni, bu ahşap yapının bulunduğu noktanın Kapalı Çarşı’nın kod olarak en düşük (alçak) noktasında olmasıdır. Yapının alt kısmı bir dönem karakol, kubbealtı denilen üst katı ise tulumbacılar için de gözlem kulesi, nöbet tutma yeri olarak kullanılmış.

Sıra Odalar - Dar bir sokakta sağlı sollu küçük odalardan oluşan Sıra Odalar isimli alandan Kapalıçarşı’ya açılan ve 0,74m eni ve 13m uzunluğu olan bir geçit. Buradaki en önemli iki mekan Gümüşçü Ali ve Vedat Milor tavsiyeli Köfteci Fahri.

Halıcılar Han

Kalcılar Han - Kapalıçarşı’nın Mahmutpaşa Kapısı’nın girişinde bulunuyor. İsmini ise kuyumcuların alet edevatlarından arta kalan tozlardaki altın parçalarını ayıklayan ve onları geri dönüşüme sokan kalcılardan alıyor. Yapının 18. yüzyılda yapıldığı tahmin ediliyor. Bugün ise gümüşçülerin, gümüş ve döküm atölyelerinin olduğu bir han.

İstanbul’un değişime belki de en çok direnen yapıları; hanlar ve çarşılar...

Nuruosmaniye Kapalıçarşı kapısı çıkısında buraya has Közde Simit. İstanbul’un o eşsiz güzel sokaklarında gezerken midemizin de güzelliklerle dolması gerekir.

Çuhacı Han - Nuruosmaniye Camii’nin avlusunun kuzey kısmında yer alan Büyük Çarşının yakınında bulunmaktadır. Damat İbrahim Paşa tarafından tüysüz yün kumaş ticareti yapılması için inşa ettirilmiş. Hem ticaret hem konaklama yapılan han, şimdilerde kuyumcu esnafına ev sahipliği yapıyor. Gittiğinizde İstanbul’un güzel noktalarından biri olan Nuruosmaniye Camii manzarasını göreceksiniz.

Kapalıçarşı’nın Kılıççılar Kapısı’nın orası. 1 metrekarelik bir dükkân. İçerde toplamda 3 kişi var döneri kesen, paketleyen ve kasa. Oturmak yasak yazık ki yandaki dükkânda ayakta yiyebiliyorsun. Döneri lezzetli ama gramajı az, fiyatı pahalı ve fazla turistik. Tırnak pidesinin içinde servis yapıyorlar, açık ayranı gerçekten enfes. Önünde bayağı kuyruk vardı ama yılmayıp bekledik. Yolunuz düşerse en azından neymiş bakalım diyerek deneyin derim.

Tahtakale - Eminönü’nde bulunan Mısır Çarşısı’nın güneybatı kısmında, Mercanla Rüstem Paşa Camii ile Hasırcılar Caddesi arasında yer alan bir mahalledir. Eminönü’nün simgesi Mısır Çarşısı’nın güneybatısında yer alan Tahtakale, tıpkı geçmişte olduğu gibi şimdide de tüm hareketliliği ve canlılığıyla yaşamaya devam ediyor. Yapıldığı dönem önemli bir ticaret merkezi olan Tahtakale halen bu önemini de korumaya devam ediyor.

Ayaklı Borsa - Türkiye`de dövizin serbest bırakılmasından sonra Kapalıçarşı`ya açılan Altıncılar Sokak`ta kurulan Ayaklı Borsa, döviz bürolarının çalışanlarından oluşuyor. Ellerindeki mobil telefonlarla sürekli bağlı bulundukları döviz bürolarıyla irtibat kuran elemanlar, kendilerine verilen talimatlar doğrultusunda döviz trafiğini yönlendiriyorlar. Piyasanın en önemli özelliklerinden birisi, yazılı bir kuralı, kaydının bulunmaması. Milyonlarca doların el değiştirdiği Borsa, güven üzerine kurulu. Sözün teminat yerine geçtiği piyasa, tamamen güven esasına dayalı akitlerle işliyor. `Aldım` ya da `sattım` dedikten sonra işlemlerin takası, alışverişi yapan elemanların bağlı oldukları döviz büfelerinde en geç 15 dakika içinde yapılıyor. Ayaklı Borsa piyasasının elemanları birbirini tanıyor. Dışarıdan gelen vatandaş burada işlem yapamıyor; ancak bunun tek istisnası var. Eğer Ayaklı Borsa elemanlarından tanıdığınız biri varsa onun aracılığıyla işlem yapabilirsiniz.

Kapalıçarşı’da 65 sokak üzerinde, 11 kapı, 3600’ü aşkın dükkân ve 17 adet han bulunmakta.

Kapalıçarşı İç Bedesten (Cevahir Bedesteni) Kapalı bir bina olduğu, geceleri kapıları kilitlendiği için güvenli bir binaydı. Bu nedenle, en değerli eşyaların alım satımını yapanlar burayı tercih etti. Cevahir Bedesteni böyle bir bölümdü. Ama Kapalıçarşı`nın bütünü akla gelebilecek her türlü malın da satıldığı bir yerdi.

Bizans Kartalı - Kapalı çarşı Cevahir bedestenin girişindeki Kartal rölyefi. Pek çok kaynak bunun bir Bizans Kartalı olduğunu kaydeder. 450 yıldır orada geleni geçeni selamlıyor. Evliya Çelebi, bu kabartmanın kapıya yerleştirilmesinin nedenini özetle şöyle açıklamıştır:

“Bu suretin kapıya konmasındaki amaç: ‘Kazanç dedikleri havada uçan vahşi bir kuştur; eğer bu kuşu incelikle avlayabilirsen bu pazarda kazanç sağlayabilirsin’”

Şimdi bu kartalı da pırıl pırıl bembeyaz yapma zamanı(!)

Baltacı Han - Beyazıt’ta Kalpakçılar Caddesi ile İskender Boğazı sokakları arasında bulunuyor. 18.yüzyıla aittir. Yaptıranı ve mimarı bilinmemekte. Taş ve tuğla karışımı ile inşa edilmiş.

Sepetçi Han

Kapalıçarşı Sandal Bedesten - 1461 yılında Fatih Sultan Mehmet tarafından inşa ettirilen yapı Kapalıçarşı’nın ilk bedesteni. Kumaş ve birçok farklı eşyanın satıldığı Sandal Bedesteni ismini Sandal adı verilen bir kumaştan almış. Osmanlı döneminde ticaretin yapılmasını kolaylaştıran yapı uzun yıllar hizmet vermiş ve görevini günümüzde de sürdürüyor. Bedestenler eskiden borsa ve banka binaları gibi işlev görmekteymiş. Vatandaşlar mühürlü sandıklar içinde, buraya kıymetli eşyalarını emanet olarak bırakıyorlarmış. Sandal Bedesteni şimdi özel mülk olmuş. Nusret'in restoranı olarak hizmet veriyor.

Yolgeçen Han

Sofçu Han - En ucuz astara Sof adı verilirdi. En ince bu astar türü, parlak değil de elini sürdüğünde hafif pütürlü kumaştan yapılmaydı.” Bir vakit belli ki bu handa sofçular varmış, gel gör ki Sofçu Han’ın dokumacılık geçmişine dair bugün tek bir iz bile yok. Bugün handa elektrikçiler ağırlıkta. Bunun dışında ortaya karışık olarak bakır tel üretim atölyesi, kömürcü, cilacı, nalburiye, berber, üst katta da avizeci, kuyumcu, kahvehane ve lokanta dikkat çekiyor.

Vezir Han - Fatih ilçesinde bulunan Çemberlitaş semtine yer alan Dönemin ünlü vezir-i azamı Köprülü Mehmet Paşa tarafından yaptırılmıştır. Bu büyük ve görkemli hanın günümüze kadar gelmesinde 1894-1895 yıllarında Sadrazam Fazıl Ahmet Paşa'nın verdiği talimatla hanın ciddi bir tadilattan geçirilmiş olmasıdır. Ortasında avlusu olan bu iki katlı yapı taş ve tuğla kullanılarak inşa edilmiştir. Avlu ortasında bir de fevkani bir mescit yer alıyor. Sadrazam Fazıl Ahmet Paşa tarafından Köprülü Mehmet Paşa Külliyesi’nin bir bölümü olarak yaptırılan bu ticaret hanı, 17. yüzyılda inşa edilmiş. Taç kapılı, tuğla ve taş yapılı bu hanın özelliği ise zamanında konaklayanlar için bir kütüphaneye sahip olması. Burada iş yeri sahibi olanların ve çalışanların okuma yazma bilmesi, kütüphaneye gidip kitaplardan faydalanması handa barınmanın şartlarından biriymiş. İçeri girildiğinde mimari olarak en ilgi çekici kısım ise tavanların şekli ve işlemeleri. Yolunu düşürmeni öneriyoruz.

Şeref Han

Kilit Hanı - Eminönü'nde, Uzunçarşı Cad. ile Tacirhane Sokağı arasındaki han, bir Bizans yapısının üzerine 18. yüzyılda yapılmış. Giriş kapısı Uzunçarşı Caddesi üzerinde.

Sağır Han / Eirene Kulesi - Eminönü, Çakmakçılar Yokuşu’nda Valide Han’ın üçüncü avlusu (Sağır Han) içinde yer alır. Orta Bizans dönemine ait bir gözetleme kulesi olduğu düşünülür. 16. yüzyılda İstanbul’a gelen Fransız seyyah Pierre Gilles (Gyllius) kuleden ilk söz eden ve ona Eirene ismini veren kişidir. Burası Büyük Valide Han'ın üçüncü avlusu. Avlu kısmı değil ama koridorları çok ilgi çekici. Koridorun sonu ilginç şekilde dekore edilmiş ve koridor sonundaki kapının arkasında sanat galerisi var.

Eskiden dokuma atölyesi olarak kullanılan 1200 yıllık kule, tarihi dokuya uygun bir bakım sürecinden geçerek sanat galerisi şu an.

Büyük Valide Han - Su herkesin tepesine çıkarak İstanbul manzarasına karşı zıplayarak fotoğraf çektirdiği Valide Han’a gidip bizde resim çektirelim dedik ve hayal kırıklığına uğradık çünkü insanlar resim çektirmek için tavanında zıplaya zıplaya tavanı çökmüş ve artık yasaklanmış. Çatısındaki efsanevi Haliç, Galata ve Boğaz manzarasını göremedim. Bütün gezi bunu hayal etmiştim. Büyük Valide Han (Kösem Sultan Hanı) - Mahmutpaşa’da Çakmakçılar Yokuşu ile Fincancılar Yokuşu arasında yer alıyor. İstanbul’un en büyük hanlarından biri. Geçmişte kervanların konakladığı bir yermiş. Şimdi iç ve dışı acınacak derecede harap da olsa, halen odalarının bir kısmı ayakkabı, çanta vb. imalathanesi olarak kullanılmakta. Tarihi yarımadada Osmanlılardan bugüne ayakta kalan en büyük han.

Kürkçü Han - Mısır Çarşısı’na girip Tahtakale’nin curcunasından kurtulduğunuzda Mahmutpaşa yokuşunu tırmanırken sağ tarafta kalıyor. Çeşit çeşit yünleri piyasaya göre ucuz fiyata satan dükkânları ile örgü örenlerin gözdesi. Yalnız yun değil, iç çamaşırları, havlu, tül perde ve envai çeşidin bulunabileceği, bir sürü dükkanla çevrili kocaman bir avlusu olan iki katlı mekân. Renkli bir yer, daralınca gezilip kafa dağıtmak için birebir.

Büyük Yeni Han - Eminönü Mısır Çarşısı ana girişinden girip arka çıkışından çıkın ve cadde (Sabuncu Hanı Caddesi) bitinceye kadar dümdüz yürüyün. Cadde bitince sağa dönün 45 metre sonra Büyük Yeni Han sol tarafta kalıyor. Han oldukça eski ve harap. 3 katlı olan bu handa ilk katta 58, ikinci katta 57 odası mevcut ve içinde hediyelik eşya, gümüşçü havlucu ve eşarpçı dükkanları bulunuyor. İlk yapıldığında dönemin bankerlerine, I. Dünya Savaşı’nda işgal kuvvetlerin merkezi, ilk Emekli Sandığı’nın açıldığı yer ve Ermeni cemaatinin Başpatriklik seçimlerin yapıldığı yer olarak özel bir han olmuş.Hanin içi hafiften yıkık dökük, restorasyon görebilse çok güzel olur. Birçok dizinin çekimlerinde kullanılıyor burası. Ezel dizisinde Ramiz dayının mekânı bu hanmış.

Sümbüllü Han - Büyük Yeni Han’ın tam karşısında Sümbüllü Han bulunuyor. İçinde tarihi bir çeşme de bulunan Sümbüllü Han’ın birçok bölümü bugünlere ulaşamamış.

Küçük Yeni Han - Küçük Yeni Han, İstanbul’da Fatih ilçesinde bağlı Taya Hatun Mahallesi’nde bulunmaktadır. Çakmakçılar yokuşunda bulunan han, Büyük Yeni Han’ın hemen yanındaki III. Mustafa Cami’sini köşesinde bulunmaktadır. Han, 18. yüzyılda yaptırılmış.

Diri Han - Sosyal medyada en çok paylaşılan yapılardan olan Diri Han, Eminönü’nde Hocahanı Sokak’ta yer alıyor. Bir iş merkezi olarak kullanılan han, on katlı bir bina olarak karşımıza çıkıyor. Bu hanı sosyal medyada ünlü kılan ise sarmal merdivenleri. Hanın ortasında bulunan bu merdivenleri.

Balkapanı Hanı - Yeni Cami’yle Küçük Pazar arasında yer alıyor. Bu hanın diğer ve önemli bir özelliği de şu; İstanbul’daki hanlar düşünülünce, Bizans yapı tekniğini gösteren tek örnek olma özelliğine sahip. Osmanlı İmparatorluğu’nda her sanat dalı topluca aynı çarşıda bulunuyordu. “Kapan” adı verilen ve genellikle kapalı bir çarşı halinde olan bu yerler, satıldıkları ürünün ismiyle anıldığından un kapanı, bal kapanı, yağ kapanı olarak adlandırılırlardı. Balkapanı bir süre sonra konaklama için de kullanılmış. Han olması da buradan geliyor. Yapımı ve tarihi bilinmeyen hanın, tahminen 16. yüzyılda yapıldığı düşünülmekte.

Rüstem Paşa Hanı / Büyük Çukur Han - Burası da Mimar Sinan’ın eserlerinden. Genelde Rüstem Paşa Hanı olarak biliniyor. Küçük Çukur Han ve Büyük Çukur Han karşı karşıya. Mimar Sinan tarafından yapılmış. Cadde tarafında bulunan baharatçının içerisinden, yapının bodrum katına ulaşılıyor.  Eminönü, Mahkeme Sokağında, Kanuni Sultan Süleyman’ın damadı Rüstem Paşa tarafından 1561 yılında yaptırılmış.

Giritli Mustafa Paşa Han - Osmanlı ve Avrupa etkisini taşıyan, hayatta kalmaya çalışan perde terzilerine ev sahipliği yapıyor. Mercan Mahallesi’nde, Fincancılar Sokak ile Çakmakçılar Yokuşu’nun kesiştiği noktada yer alan han, el dikimi perdelerle birlikte yavaş yavaş tarihe karışıyor. Osmanlı’nın taş mimarisinin en güzel örneklerinden. 19. yüzyılda inşa edilen han, geniş bir avluya sahip. İçeride 20'ye yakın oda var ama yarısı neredeyse boş ve harabe halde.

Kızıl Han / Papaz Han - Adımlarımızı ufak ufak Eminönü’ne doğru atıyoruz ve ilk durağımız Kızıl Han. Adını verdiği, Kızıl Han Sokak’ta bulunuyor ve Rüstem Paşa Külliyesi’nden önce yapıldığı düşünülüyor. Hasırcılar Caddesi ile Büyükbaş sokağın arasında yer alan han 17. yüzyıla aittir. Han girişi taş profilli bir kemer ve üzeri beşik tonozlu bir koridor ile aracılığı ile avluya bağlanmaktadır.

Burmalı Han - Eminönü’nde, Hasırcılar Caddesi ile Kızılhan Sokağı köşesindeki han, Sadrazam Rüstem Paşa tarafından 1556’da Mimar Sinan’a yaptırılmış. 16. yüzyılın klasik avlulu plânlı tipine uymadığı için önce mahkeme binası olarak yaptırılıp, sonra da hana çevrildiğini ileri sürülüyor.

Leblebici Hanı - Tahtakale’de Fincancılar Yokuşu ile Sabuncu Hanı sokaklarının kesiştiği köşededir. Hürrem Sultanın vakfından olan yapı, klasik han mimarisine sahip. Leblebici Han’ın Hürrem Sultan’ın vakfiyelerinden biri olduğu yazılıymış.

Rıza Paşa Han

Tahtakale Hamamı Hanı - İstanbul’un en eski yapıları arasında yer alan ve şehirdeki en büyük çifte hamamlar arasında yer alan Tahtakale Hamamı, geçmişte değil ama bugün han işlevi ile kullanılıyor. Çevredeki esnafın akşamları rahatça yıkanabilmesi, dinlenebilmesi için Mimar Sinan’a yaptırılmış. I. Dünya Savaşı sonrası satılmış. Duvarları ve kubbeleri, hamamı satın alanlar tarafından tahrip edilmiş, erkekler soğukluğu betonarme bir yapıyla doldurulmuş. 1980’li yıllarda soğuk hava deposu olarak işlev görmüş. Başta Eminönü olmak üzere İstanbul’un birçok semtinin buz ihtiyacını karşılamış. Peynir stoklamak için de kullanılan bir perakendeciler çarşısı halini almış. 1990’larda geçirdiği büyük restorasyonun ardından hala çarşı olarak hizmet veriyor.

Büyük Abud Efendi Hanı - Suriye kökenli tacir bir aileden gelen Abud Efendi tarafından ticaret amaçlı yaptırılan Marpuççular Caddesi’ndeki Büyük Abud Efendi Han, 1986’da Kemal Sunal’ın başrolünü oynadığı Yoksul filmine de ev sahipliği yaptı. Zeminle birlikte dört katlı olan Büyük Abud Efendi Han’ın ayrıca bir bodrum ve bir de çatı katı mevcut. Han, dikdörtgen bir avlu etrafında yerleşiyor. 1990’lı yıllarda daha çok tuhafiyecilerin olduğu Büyük Abud Efendi Han’da, şimdilerde tuhafiyeciler, bijutericiler, elektronik eşya tamircileri ve bir hırdavatçı faaliyet göstermekte.

Kurukahveci Han - Mısır Çarşısı’na doğru ilerleyip, bir insan trafiğine girdik. İster istemez bir anda etrafınızı mis gibi kahve kokusu sarmaya başlar. İşte bu kokunun kaynağı size Kuru Kahveci Han'a ayak bastığınızın işaretidir. Kırık hatlı olarak yapılmış cephenin tam ortasında bulunan han kapısının üstündeki mermer üzerinde ‘Kourou Kahvedji Han' yazısı ve 1912 tarihi göze çarpar. Aynı mermerin sağ tarafında ise hanın ismi Arap harfleriyle yazılmış. Bu arada hanın kahve ile bir ilgisi yok.

Yeni Beta Han - Tarihi bir mekanı çok güzel bir konseptle hizmete açmışlar. Envai çeşit çaylar, kahveler ve ambiyans harika. Mekân çok güzel restore edilmiş. Osmanlı’nın Bizans’ın izlerini görüyorsunuz. Mısır çarşısının insanı bunaltan kalabalığından sonra çölde bir vaha gibi geldi. İstanbul’da kahvenin ilk işlendiği, depolandığı, kavrulduğu, öğütüldüğü ve satıldığı yer olarak biliniyor. Bir dönem, ‘kahvenin ilk kavrulduğu yer’ anlamına gelen Tahmis adıyla anılmış.Bana göre mekânın en can alıcı kısmı Beta Tea House. İçerisi tarih üzerine konulmuş cam zemin, sık ve satılan ürün ve malzemeler ile otantik bir atmosfere dönüşmüş. Mis gibi aromatik kokuların yayıldığı mekânın menüsünde dünya çayları ve çeşitleri mevcut. Sunumları ise ekstra özenli ve şık.

Büyük Çorapçı Hanı - Mahmutpaşa’da Fincancılar Yokuşunun başındaki han, Kanuni Sultan Süleyman’ın Kaptan-ı Deryası Piyale Paşa tarafından yaptırılmış. 16. yüzyılda yapılmış. Tek avlulu ve iki katlı.

Küçük Çorapçı Hanı

Büyük Şişeci Han

Yarım Şişeci Han

Zindan Han - Dışarıdan bakınca han gibi olmadığını göreceksiniz. Zaten günümüzde de handan ziyade mücevher dükkânı olarak kullanılıyor. 2 bin 500 metrekarelik alana sahip han, önce cezaevi sonra Han’a dönüştürülmüş. Eminönü bölgesinde varlığını sürdüren en görkemli ve turistik hanlardan biri.

Hanın hemen yanındaki dikdörtgen planlı Cafer Baba Kulesi ise Haliç’teki surlardan günümüze bozulmadan ulaşabilen tek Bizans kulesi. İçinde 9. yüzyılda Abbasilerin lideri Harun Reşid’in elçisi olarak Konstantinopolis’e gelen ve ölene kadar kulede hapsedilen Cafer Baba’nın türbesi yer alıyor.

Kuveloğlu Han -Eminönü iskelesine birkaç dakikalık yürüme mesafesinde yer alan Kuveloğlu Han, 1888 yılından beri İstanbulluları kucaklıyor. Hanın en büyük özelliği 30 yıldan fazla bir zamandır İstanbullulara, yerli ve yabancı turistlere pide pişiren Tarihi Pide Fırını. Pideci Ahmet Alagöz, talaş fırınında mis gibi pideler pişirip, hanın tarihi atmosferinde servis ediyor. Hanın üst katları ise deri işi yapan atölyelere ayrılmış durumda. Pek çok filmin de çekildiği bu han.

Sabuncu Han - Eminönü’nde, Sabuncu Hanı Sokağındaki hanın ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldığı bilinmiyor. 18. yüzyılın sonu 19. yüzyıl başında yapıldığı tahmin ediliyor.

Yusufyan Han - Eminönü Mercan’daki Fincancılar sokakta, Yusuf Yusufyan isimli Ermeni bir tüccar tarafından yapılmış olan tarihi han. Yusuf Yusufyan ölürken hanın yarısını oğullarına yarısını “Kalfayan Yetim Hastanesi Vakfına” bırakmış. Yola uyum göstermek için ilginç çözümlere başvurulan hanın, zemin ve birinci katı diğer katlardan farklı olarak hayli karmaşık.

Mahmudiye Han

Büyük Yıldız Han - Eminönü, Mahmutpaşa Yokuşu, Sultan Odaları ve Yeşildirek Bakkal Sokakları arasında yer alan. Bugünlerde giysi dükkanları, kuyumcu, terzi gibi esnafın yer aldığı Büyük Yıldız Han, 19. yüzyılda inşa edilmiş. Osmanlı mimarisi ile Batı mimarisinin özelliklerini taşıyan hanın kim tarafından yaptırıldığı bilinmiyor. Bu hana geldiğinde geçmişin dokusunun üzerinde yeninin izlerini bulabilirsiniz. Burada da avlu manzarası dikkat çekici.

Bir gün daha bitti ve İstanbul’un tarihi han ve çarşılarını elimden geldiğince anlamaya çalıştım. Anlamaya diyorum çünkü her yer tarihi yapı ve bina, bir de oraya gir, buradan çık derken başım gözüm de döndü, yön kavramımı kaybettim desem de yine de anlamak diyorum çünkü tanımak için anlamak gerekir. Sadece insanları değil, dünyada bulunan ve zaman içerisinde oluşmuş her yeri anlamak ve anlamlandırmak gerektiğini düşünüyorum. Gerçekten hissedebilmek için.

Benim gezmekten ve özellikle de fotoğraf çekmekten büyük keyif aldığım bir gezi oldu. Sokaklarını, ruhunu ve kendisine has kokusunu içimize çekerek buradan vedalaştık. Umarım sizlerde okurken, bakarken keyif almışsınızdır.