2951

Belgesel Kanalı

Arkadaşlarımla yollarda orada burada karşılaşıyoruz. Ne güzel. 

Birbirimizi çok sevsek de İstanbul'un büyüklüğünün dağınıklığında görüşmek, istesek çaba sarfetsek de sıklıkla mümkün olmuyor.

O yüzden karşılaşmak keyifli.

Ayrıca birileriyle program yapıp buluşmaktansa, tesadüfen karşılaşıp birlikte devam etmeyi sürprizli bulduğum için daha çok severim.

Neyse arkadaşlarla karşılaşmak güzel de birşey hep sinirime dokunuyor.

Onların hayatı her karşılaşdığımızda fazlasıyla değişiyor ve benim hayatım hiç mi hiç değişmemiş oluyor.

Hatta kadınların en çok değiştirdiği şey bile bende kabarık bir sekilde sabit: Saçım.

Benim saçım bile değişmiyor. Yıllar geçiyor, başıma bir kadının saçını değiştirmesi için gereken herşey geliyor ama ı- ıh benim saçlar aynı kabarıklık, aynı renk ve aynı kıvırcıklıkda duruyor. Dağınık olarak. Benim gibi.

Neyse karşılaşıyorum arkadaşlarımla, ooo görüşmeyeli neler olmuş... Biri hamile kalmış, diğeri doğurmuş, öbürü kocayı boşamış sevgili yapmış, biri yaşadığı şehri değiştirmiş, bir başkası yaptıgı işi...

Eee sen diyorlar?

İşte, işte yaptığı yayından memnun kalmayan kanal müdürü olduğum an. 

Ben de "aynı" diyorum, hepsi bu. 

Ne aynı? 

Arkadaşım ol, konuyu deşme, kazıma hatta. Cevabı kısa yoldan veriyorum; 

"her şey aynı"

Hımm...

Allah'tan iyi bir konuyu değiştirme uzmanıyım. Derhal uzmanlığıma yakışır şekilde konuyu değiştiriyorum.

Sohbete dalıyoruz.

Sonra herkes evlerine diyip dağılıyoruz.

Evin kapısını açarken "bu bana reva mıdır" diye düşünüyorum.

Arkadaşlarımın hayatları, bir Hollywood macera filmiyken benimki niye bir belgesel?

Eve girip, ışıkları yakarken kendimi bir belgesel kanalında çalışan ve kaplanın kendisine dönüp bakmasını bekleyen kameraman gibi hissediyorum.

Hadi güzel kaplan, dönüp bana doğru bak, beklerken sessizce seni, her yerim uyuştu.