Ürküten Mesaj
Telefonuma gelen mesajla uyandım. "Şu nolu soruşturma kapsamında yarın 10.30'da Şişli Savcılığı'na bekleniyorsunuz."
Bir hata olmalıydı. Ne soruşturması? Üstelik savcılığa mesajla mı çağrılıyordu insanlar.. Çok organize bir şaka olmalıydı bu. Hemen Adliye'yi aradım. 'Bir hata var ismim bu böyle bir mesaj aldım. Biri savcılığı kullanarak abuk sabuk şakalar yapıyor' dedim. Telefondaki ses bir dakika dedi. Sessizlik. "Hayır hata yok, bu bir şaka değil, yarın 10.30'da bekleniyorsunuz."
Kanım dondu. Ergenekon'un dalga dalga yayıldığı günlerdi. Sürekli birilerini içeri alıyorlardı. "Konu neydi?"
"Biz bilgi veremeyiz, yarın savcı bilgi verecek."
Küt küt seslerine yusuf yusuf sesleri karışıyordu. Tamam 10 numara bir insandım ama aranan bir numara ben değildim.
Bütün günüm o soruşturma ne olabilir ve ben niye çağrılıyorum sorusuna cevap aramakla geçti. Telefonumu bir yerlerde şarja bırakıyordum, şehven numara mı yüklenmişti? Çöp vergisinin son taksidi gelmişte geçmiş miydi? Ama canım çöp vergisini yatırmadıysam en fazla maliyeye çağrılırdım. Yıllar önce pasaportumu kaybetmiştim, pasaportum kötü niyetli insanların eline mi geçmişti? Ama pasaport kaybedilince yapılması gereken ne varsa yapmıştım.
Yok yok yok.. Bulamıyordum.
Kabus. Gün de geçmek bilmiyordu. Ertesi sabahı zor yaptım.
Adliyeye gittim. İçeri girmeden önce babamı aradım. 'Baba şimdi adliyeye giriyorum. Bir saate kadar benden haber alamazsanız avukatı arayın.' Pinochet dönemi Şili'sinde geçen bir filmin içindeydim sanki. Bu binadan içeri girecektim ve bir daha benden haber alınamayacaktı. Şili'ye kadar gitmeye de gerek yoktu, Bu coğrafyada da oluyordu böyle şeyler.
Savcının odasına girdim. İki memur vardı. "Merhaba ben.. konu neydi?" diye yine takılmış plak gibi sordum. "Biz bilgi veremeyiz, savcı bey birazdan gelecek, oturun". Oturdum. Savcıyı beklerken tırnaklarımı yemeye başladım. Aklıma yapacak daha iyi birşey gelmemişti. Yarım kalan kitabımı çıkarıp okuyamayacak kadar gergindim.
Savcı geldi.
Bir yıl kadar önce şikayet ettiğim telefon sapığı bulunmuştu. Kıbrıs'ta askerdi. Kıbrıs yavru vatandı filan ama mevzuat uzundu. "Bu mevzuata girişelim mi, adamın Türkiye'ye giriş yapmasını mı bekleyelim yoksa soruşturmayı kapatalım mı diye sordu ."
Kapatalım dedim neşeli neşeli, kendimi tutmasam savcının boynuna sarılabilirdim.
Koşarak dışarı çıktım. Babamı arayıp "özgürüm" dedim. Bir sigara yaktım.
Adamın mesajlarına maruz kalmış, üşenmemiş şikayet etmiş, savcılıktan gelen mesajla benim ödüm patlamıştı ve o gerizekalıya bir bok olmamıştı.
Kahpe kader!