2435

Nigar'ın 50. Günü

Gece pavyonun olduğu sokağa çökmüştü. Nigar dolaptan hiç giymediği krem rengi elbiseyi çıkardı.

NİGAR- Çok güzelmiş be! 

Hızla giydi elbiseyi. Aynada kendisini süzdü. Saçlarını toplamaya başladı. Makyaja başlayacakken durdu, gülme tuttu.

NİGAR- Kız Nigar, buraya bile alıştın ya, helal olsun sana! 

 -o- 

Hamza hastanede annesinin yanındaki koltukta uyuyakalmıştı. Eli annesinin elindeydi. Ay ışığı altında Münevver oğlunun yüzünü hüzünle seyrediyordu. İçeri giren hemşire ışığı yakınca Münevver eliyle kapatmasını işaret etti. Hemşire ışığı kapatıp kadının yanına geldi. Münevver yavaş bir sesle konuştu.

MÜNEVVER- Daha yeni uyudu kızım. Çok yorgun.

HEMŞİRE- Tamam teyzeciğim, tansiyonunuzu ölçüp çıkacağım zaten. 

 -o-

Nigar makyajını bitirmek üzereyken kapı açıldı ve garsonlardan biri kaba bir biçimde içeri girip çay bıraktı. Yüzünde pis bir gülümseme vardı.

NİGAR- Oha yani. Kafama atsaydın bari.

GARSON- Kıyamam, rahatsız mı oldun güzelim?

Nigar adamın bu küstah tavrına sinir oldu.

NİGAR- Ne biçim konuşuyorsun be?

GARSON- Ne oldu alındın mı prenses? Duyan da saraydan geliyor sanır.

NİGAR- Bana bak şimdi parçalarım seni ha!

GARSON- Hah şöyle! Aramıza dön güzelim.

Nigar’ın yanağından makas aldı.

GARSON- Burada biz bizeyiz, rahat ol. 

Nigar ayağa fırladı ve adamı hızla itti.

NİGAR- Bir daha bana dokunursan o elini un ufak ederim eşşekoğlu eşşek!Garson sinirle kollarından tutup sarstı Nigar’ı.

GARSON- Ulan orospu! Eline ayağına hakim ol, o suratını çarşamba pazarına çeviririm yoksa!

NİGAR- Bırak lan! Sensin orospu! Dokunma bana!

GARSON- Yok ya! Madem buradasın tadına bakarız elbet!

NİGAR- Seni Hamza’ya söyleyeceğim! Görürsün gününü!

GARSON- Bulursan söyle! Senin gibi çok geçen oldu bu tezgahlardan, kalan biz olduk hep kızım!

Adam Nigar’ı kendine çekti hızla. Nigar çığlık atarak adamın elinden kurtuldu, aynı anda adamın suratına olanca gücüyle tokatı yapıştırdı. O sırada içeri Hamza’nın adamlarından biri girip garsonun yakasına yapıştı. Suratının ortasına bir yumruk indirdi.

AHMET- Siktir git lan buradan hemen! Eşyalarını da topla! Hamza abi bunu duyarsa cesedini çöpte bulurlar anladın mı?

Garson kanayan burnunu tutarak çıktı odadan. Ahmet ağlayan Nigar’a baktı.

AHMET- Hadi abla, toparla makyajını. Sıran geliyor. O itin kusuruna bakma sen, bugün Hamza abi yok diye cesaretlendi herhalde. 

Ahmet çıkınca Nigar akan makyajına baktı aynada. Ağlamasını durduramıyordu. Mehtap’ın sesiyle irkildi. Kapıda sırıtarak bakıyordu Nigar’a.

MEHTAP- Dünyamıza hoş geldin.

NİGAR- Ne diyorsun be?

MEHTAP- Hamza’ya güvenip kimse sana dokunmaz sanıyorsun değil mi? Gördüğün gibi Hamza’nın olmadığı bir anda kendini köşeye sıkışmış bulursun. Bu daha ne ki? Sırada müşteriler var.

NİGAR- Sağol be. Çok mutlu oldun değil mi? Ben buraya orospu olmaya gelmedim. Namusumla…

Mehtap kahkaha atar.

MEHTAP- Burada namus kalmaz kızım. Kandırma kendini. Hepimiz böyle başladık. Hamza elini üstünden çektiği an çöplüktesin.

NİGAR- Ya senin işin gücün yok mu? 

Sinirle kalkıp kapıyı Mehtap’ın yüzüne kapattı. Koltuğa oturup nefesini düzenlemeye çalıştı. Ağlamamak için kendini zor tutuyordu. Elbisesinin yakasının söküldüğünü fark etti. Gözünden inen yaşlara engel olamadı.

ARKASI YARIN......

Bu eser tüm haklarıyla onbi.tv'ye aittir.