İftarlık Gazoz
İftarlık Gazoz tam seyirlik bir film olmuş.
Aslında filmle ilgili bütün söyleyeceğim bu. Film eleştirmenlerinin genelde problemi bu zaten. Filmle ilgili söyleyebileği tek bir cümlesi varken sayfa dodurup maaşını alabilmek için, film eleştirisi yazmak yerine filmin konusu yazarak kariyerlerini inşa eden film eleştirmenlerini var. Hatta sayfada hala yer kaldığı için filmin sonunu yazan var.
Merak etmeyin filmin sonunu yazmayacağım. Filmin sonu başından belli. Gidince göreceksiniz.
1950'li yıllar İtalyan sineması ya da eski Yeşilçam filmleri gibi bir havası var. İçiniz ısınıyor. İlk yarıda katıla katıla gülüyor, ikinci yarıda katıla katıla ağlıyorsunuz. İzleyin filmi bana katılacaksınız.
Alain de Botton, “Proust Yaşamınızı Nasıl Değiştirebilir” adlı benzersiz kitabında üç aşağı beş yukarı şöyle der. Bir sanat eserine baktığınızda bir resme ya da bir filme, onunla ilgili “güzeldi, iyiydi, kötüydü vs..” demek doğru bir ifade değildir der. Doğru olan ifade o sanat eserinin size nasıl hissettirdiğidir. Bir örnekle açıklamam gerekirse mesela, soyut resimlerin olduğu bir sergide piponuzu tüttürerek “Hımm... resimler çok güzel demek yerine”, “sanatçı kafamın karışıklığını tuale yansıtmış sanki” derseniz birden serginin en havalı insanı olabilirsiniz. Neyse konuyu dağıtmayalım.
Alain de Botton’un kitabından yola çıkarsak, film bana bir zamanlar ülkemin daha güzel bir yer olduğunu, o saflığı yolda giderken bir yerlerde kaybettiğimizi hissettirdi.
Mendillerinizi alın gidin, film arasında bir Niğde gazozu için. Çamlıca da olur, Sprite da olur. Film boyunca çocuk oyuncu öyle güzel gazoz içiyor ki, insanın canı istiyor.